CHP İçişleri Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, Türkiye’de düzensiz göçe dikkat çekerek, sınır kapılarına gitti. Yerinde incelemelerde bulunan Bakan, “Göç İdaresi İçişleri Bakanlığına bağlı, biz bununla ilgili çalışıyoruz. Göç konusunu biz multidisipliner bir alan olarak görüyoruz. Evet iç güvenlik politikalarının bir parçasıdır ama dış politikanın da bir parçasıdır. Dış politikada atılan adımlar, örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada ‘Muhalefet göçmenleri istemiyor, çok acımasızlar ama biz istiyoruz’ sözü Türkiye’ye gelen göçü tetikleyen bir adımdır. Bu dış politikanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Avrupa Birliği ile yapılan gönderme anlaşması Türkiye’ye gelen yasa dışı göçmen sayısını artıran bir meseledir. Avrupa’ya gidiyor, oradan tekrar alıyorsunuz. Ulusal güvenliği ilgilendirir, Milli Savunma Bakanlığı’nın da kapsamına girer. Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi üzerinde ağır bir yüktür. Senin hastaneni, eğitim sistemini, kanalizasyonunu, suyunu, ulaşımını, altyapını kullanıyor ama senin altyapın kendi nüfusuna göre planlanmış, ek 10 milyon yük geldiğinde bunun Türkiye’ye yüksek ekonomik maliyeti var. Biz göçmen ülkesi değiliz ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi… Bunlar kendi ihtiyaçlarına göre göçmen alırlar farklı etnik gruplardan alırlar” dedi.
“3 MİLYONUN ÜZERİNDE SÜNNİ ARAP SURİYELİ VAR”
“İçişleri Bakanlığının resmi kayıtlarına göre sadece 3 milyonun üzerinde aynı etnik ve inançsal kimlikte Sünni Arap Suriyeli var” diyen Bakan, “Bu insanların Türkiye’nin hem demografik yapısını değiştirme riski var, hem de Türkiye için taşıyamayacağı kadar ağır bir yük. Biz bunu doğru bulmuyoruz, Türkiye’de geçici koruma altındaki tüm Suriyelilerin yasadışı göçmenlerin tamamının kendi ülkelerine gitmesini hedefliyoruz. Bunu bir plan dahilinde yapmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
“VAN’DA AFGAN GEÇİŞLERİ DEVAM EDİYOR”
Türkiye’nin sınır güvenliğini koruması gerektiğini vurgulayan Bakan, “Bunlardan önce de kendi sınırlarınızın güvenliğini sağlamanız lazım. Siz bir kovadan su boşaltıyorsunuz ama sürekli kovaya su dolmaya devam ediyor. Ne kadar boşaltırsanız boşaltın o kovada su olur. Önce kovayı dolduran musluğu kapatacaksınız, sınır güvenliğini sağlamak zorundasınız. Ben Van’a gidiyorum çünkü şu an Afgan geçişleri devam ediyor. Afganistan’dan, Asya’dan gelen yasadışı göçmen akımını devam ediyor. 2 günlük çalışmamız kapsamında benim yanımda Göç Politikaları alanında uzman olan Prof. Dr. Nuray Ekşi ve İçişleri Komisyonu Üyemiz Aydın Milletvekili Evrim Karakoz var. Yoğun bir çalışma yapacağız, baroyla görüşeceğiz, sınır köylere gideceğiz, göçle ilgili çalışma yapacağız” diye konuştu.
“CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN BÖYLE BİR ADAYIMIZIN OLMASI ŞANS”
Kamuoyunda sıkça tartışılan “Ekrem İmamoğlu” ve “Mansur Yavaş” sorularını yanıtlayan Murat Bakan, “Ekrem Bey, Türkiye siyasetinde hem bugün hem gelecekte en etkili aktörlerden biri olmaya devam edecek. ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ diyen biz değiliz, Erdoğan’ın sözüdür bu. İstanbul’u 3 defa almış bir belediye başkanından bahsediyoruz. Bir seçimi kazanmış, oyları yeniden saydırmışlar, seçim yenilenmiş bir daha ve bir daha kazanmış. İlçe başkanı olmuş, karşısındaki adayı tartışılmaz bir üstünlükle yenmiş, önseçim olmuş kazanarak Beylikdüzü Belediye Başkanı olmuş, Beylikdüzü’nü büyük oy farkıyla kazanmış ve orada bir hikaye yazmış. Yani 1 değil tüm seçimleri kazanmış, iktidarın topuna tüfeğine rağmen kazanmış bir belediye başkanı. En son seçimi tüm Bakanların karşısında, kendi öz gücüyle inanılmaz bir mücadeleyle çok büyük oy farkıyla aldı. Ekrem Bey gibi bir adayımızın olması bizim için bir şans. Cumhurbaşkanlığı için namzet böyle bir adayımızın olması şans” açıklamasında bulundu.
“SAĞLI SOLLU BÜYÜK GÜÇ”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın CHP’nin oy almakta zorlandığı bölgelerden oy aldığını dile getiren Murat Bakan, “Mansur Yavaş’ın da bir başarı hikayesi var, toplumda CHP’nin oy almakta zorlandığı özellikle İç Anadolu’da milliyetçi muhafazakar seçmende yüksek bir teveccühün olduğu ortada, kamuoyu araştırmalarında iyi sonuçlar alıyor. Dolayısıyla şöyle bakmak lazım olaya; Erdoğan aday olursa; ben olabileceğini sanmıyorum çünkü süresini doldurdu. Seçim süresinde olursa aday olamaz, bir erken seçim de bizim söylediğimiz tarihte olursa yine mümkün değil ama karşımızda kim aday olursa CHP’de birden fazla güçlü aday potansiyelinde siyasetçi var. Bu bir siyasi parti için çok önemli bir güç, sağlı sollu büyük güç” ifadelerini kullandı.
“GÖNLÜMDEN GEÇEN BİR ADAY VAR”
“İmamoğlu mu Yavaş mı” tartışmalarının iktidara yarayacağını anlatan Murat Bakan, “Bizim kendi içimizde bu tartışmayı şu anda yapıyor olmamız, iktidara yarar. Şu olacak, bu mu olsun tartışmasını bize iktidar yaptırıyor. Bu ne anlama gelir; bugün parti içinde birtakım insanlar Ekrem Bey’i, birtakım insanlar Mansur Bey’in olmasını arzu eder, bir kutuplaşma ortaya çıkar, birisi adaylaştığında kırgınlık olur. Halbuki her 2 arkadaşımız da aynı hedef için birlikte mücadele ediyor olmalı. Mansur Yavaş’la ilgili Ekrem Bey’in konser mevzusunda gösterdiği refleks tam da budur. Ekrem Bey, Mansur Başkana sahip çıkıyoruz diye bir açıklama yaptı, güçlü bir tepki gösterdi. Bizim arkadaşlarımız tam bir dayanışma içinde. Parti karar verecek, benim ne dediğimin bir önemi yok. Elbette benim de gönlümden geçen bir aday arkadaşımız var. Ama benim bir MYK üyesi olarak, MYK karar almadan bunu dillendirmem doğru olmaz. Zamanı geldiğinde partinin yetkili kurulları o kararı alacaktır” dedi.
“SOYLU AGRESİF BİR SİYASETÇİ”
Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile en sık karşı karşıya gelen Murat Bakan, Ali Yerlikaya sürecini değerlendirerek şu açıklamalarda bulundu:
Ali Yerlikaya ve Süleyman Soylu arasında ciddi bir kişilik farkı, iş tutuş farkı var. Bunu görmek lazım. Süleyman Soylu nezaket bilmeyen, siyasi ihtirasları ve hırsları çok yüksek olan, o ihtiras ve hırsları için her şeyi yapabilecek, hukuk tanımayan bir adamdı. Bunu da ifade eden bir adamdı. Agresif bir politikacıydı. Elindeki İçişleri Bakanlığı gücünü de buna yönelik olarak kendi siyasi ihtiras ve emelleri için kullandı. Ben böyle düşünüyorum. Çok çatıştık bunun için. Benim onu en çok eleştirdiğim konulardan birisi İçişleri Bakanlığı’nda tarikat ve cemaat dengesi gözeterek, tarikat ve cemaatlere yer açtığını söyler ve bunu çok eleştirirdim.
“YERLİKAYA DÖNEMİNDE CEMAAT VE TARİKATLAR KORUNUYOR”
Bir fark var, Ali Yerlikaya döneminde hiç denge gözetilmeden tarikatlar ve cemaatler korunuyor. Soylu döneminde seküler milliyetçi müdürler vardı, Soylu döneminde Alevi İl Emniyet Müdürleri vardı. Ama Ali Yerlikaya döneminde, Soylu döneminde de görev yapan Nur Cemaatinin farklı kollarına mensup okuyucu, yazıcı grubunun meşveret alt grubu falan, bana göre marjinal grupların İçişleri Bakanlığında etkin olduğu, Jandarma genel komutanlığında alt kademe personelde menzilin, yönetici kısmında Kurdoğlu cemaatinin, Jandarma Genel Komutanı ile ilgili iddialar var, hiçbir zaman yalanlamadı, hiçbir zaman ‘Ben Cumhuriyetin, Atatürk’ün askeriyim’ demedi. Menzil Cemaati Üyesi olduğu söyleniyor Ali Çardakçı’nın. Dolayısıyla ben bunu İçişleri Bakanlığı’nın ve devletin bağışıklık sistemini ortadan kaldıran bir tavır olarak görüyorum. Eğer siz bu ülkenin demografik yapısına, inanç yapısına, vatana, ülkesine bağlı insanları etnik ve inanç kökeni ayırmadan sadece liyakatlerine göre polis, jandarma yaparsanız orada bir denge olur. Hepsi birbirini denetler ama siz yüzde 1-2’lik bir gruba hitap eden, cemaat aidiyetleri nedeniyle marjinal olan grupları getirip İl Emniyet Müdürü, Vali, Kaymakam yaparsanız geçmişte olduğu gibi, FETÖ’de olduğu gibi devletin bağışıklık sistemini ortadan kaldırırsınız. Çünkü onlar kendi aralarındaki dayanışmayla hareket ederler. Siz birisini İl Emniyet Müdürü yaptığınızda, o adam Nur Cemaatinin okuyucu grubunun meşveret alt grubundansa yine kendi grubundan olduğunu düşündüğü adamını istihbarata getirir, o da kendi altındaki grubu öyle yapar ve bunlar devletin çıkarlarını korumak yerine önce kendi grup aidiyetleri noktasında bakmaya başlarlar. Kim bize düşman, kim bizim karşımızda, kim bizim yanımızda… Orada ‘Biz’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmaz, orada ‘Biz’ Meşveret Grubu olur. Ben bunu son derece tehlikeli buluyorum, risk olarak görüyorum.
“POLİS İNTİHARLARI DEVAM EDİYOR”
Polis intiharları Soylu döneminde de vardı, şimdi de devam ediyor. Polislik zor bir meslek, askerlik zor meslek. Bunlar silahla görev yapıyorlar, bir emirle ölüme gidebilecek görevi icra ediyorlar. Şeyda diye gencecik bir kızımız şehit oldu. Her gün böyle bir şeyi yaşayabileceğini biliyor, hırsızla, arsızla, uyuşturucu tüccarıyla, kara para aklayanla, teröristle mücadele ediyorlar. Neden gencecik yaşında, hayatının baharında bir polis intihar eder? Daha geçtiğimiz günlerde bir polis hem eşinin canına kıydı hem de kendi canına kıydı. Sadece kendi canlarına kıymıyorlar, bir cinnet hali kendi ailelerini de öldürüyorlar. Bunun bir çözümü olması lazım.
“YERLİKAYA’NIN İRADESİ YOK, SARAYIN İRADESİNİ YANSITIYOR”
Emekliliği gelmiş bir polis neden intihar eder? Çocuklarının mürüvvetini göreceği, emekli olacağı, huzurla yaşayacağı dönemde neden intihar eder? Bu konuyla ilgili Soylu döneminde atılan bir adım yoktu. Şimdi de atılan bir adım yok. Biz soru önergesi veriyoruz her intihar eden polisin arkasından, gelen yanıtlar aynı matbu, ruhsuz yanıtlar. Soylu da aynı yanıtı veriyordu, Yerlikaya’da… Kişiler değişti ama polise karşı bakış açısı değişmedi. Soylu kendince bir siyaset üretme peşindeydi ama Yerlikaya tamamen talimatlara uyuyor. Yani kendi iradesi yok, sarayın iradesini yansıtıyor.
“YERLİKAYA NAZİK BİR İNSAN”
Bir pozitif farkı var, Ali Yerlikaya nazik bir insan. Ben Soylu’yla çok kavga ettim, Yerlikaya’yı da eleştiriyorum ama Yerlikaya eleştirilere karşı daha tahammüllü. Yüz yüze görüştüğümüzde de daha sıcak, samimi. İletişimi kurma noktasında daha açık. Bu da pozitif özelliği. Türkiye’de İçişleri Bakanlığı Soylu gitmiş, Yerlikaya gelmiş, anlayış değişmiyor. Sarayın anlayışı neyse, o anlayışa, talimatlara uygun yönetim devam ediyor. Türkiye’de İçişleri Bakanlığında hem polis noktasında he mülki idare noktasında ciddi bir reforma ihtiyaç var, onu da ancak biz yaparız.
“SİYASİ KARİYERİMİ İÇİŞLERİ BAKANI OLARAK SONLANDIRMAK İSTERİM”
Benim birinci hedefim CHP’nin iktidar olması, bir CHP’linin Cumhurbaşkanlığı makamına ve Çankaya Köşküne gitmesi. Kişisel olarak bir kariyer hedefim varsa, o da 45 yıl sonra bir CHP’linin bu alanda çalışan 9 yıldır fikri takip yapan, mücadele eden bir insan olarak o koltukta olmayı arzularım. Tüm mücadelemiz partimizi iktidar yapmak için. Kısmet olursa da İçişleri Bakanı olarak da final yapmak isterim. İçişleri Bakanı olarak bir dönem bu görevi yapıp siyasi kariyerimi sonlandırmak isterim.