İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Tatlıoğlu, özetle şunları söyledi:
“BU SÜRECİN TAKİP EDİLMESİ BİR DİPLOMASİ ÖZENİYLE YÜRÜTÜLMELİDİR"
İYİ Parti olarak 16 Nisan 2017 referandumu, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener’in bütün siyasi birikimini ortaya koyarak verdiği bir mücadele sürecidir. Tek adam sisteminin Türkiye’yi bir savrulmaya götüreceği ve Türkiye’nin ayaklarına bir pranga oluşturacağı ve dolayısıyla Türkiye’nin demokratik parlamenter sistem içerisinde kalması, Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak temel unsurun ve politikalar sürecinin kapısının iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden geçeceği düşüncesi adeta İYİ Parti’nin kuruluş felsefesine de yansımış ve kurumsallaşması ve kuruluşunda önemli bir alan oluşturmuştur. İYİ Parti olarak bu toplantının bu birlikteliğin merkezinde parlamenter sistemin geçişinin odak noktası olması ayrıca sevindiricidir. Ve bu anlamda buna katkı koyan emek veren Sayın Kılıçdaroğlu’na, Sayın Karamollaoğlu’na, Sayın Davutoğlu’na, Sayın Babacan’a ve Gültekin Uysal Bey’e çok teşekkür ederiz. 12 Şubat’ta yapılan zirve birbirleriyle aynı Türkiye fotoğrafına da sahip olduğunu söyleyemeyeceğiz ama her birisi iyi bir Türkiye arayışında olan siyasi partilerin bir ortak zemin buluşmasıdır. Ve bu anlamda Türkiye’de bu birlikteliğin devam ettirilmesi ve bu sürecin takip edilmesi bir diplomasi özeniyle yürütülmelidir. Ve bunun katılımcı partiler ve genel başkanlar tarafından bu özenin gösterileceğine inanıyoruz. Ve bu özeni gösteriyoruz.
"TÜRK LİRASI KIŞ GÜNÜ SOKAĞA BIRAKILAN ÇOCUK GİBİ KORUMASIZ KALMIŞTIR"
Bugün için baktığımızda partili Cumhurbaşkanı sistemi demokrasimizi gerçekten eziyor. Devletin kurumsal yapısını eziyor. Adaleti eziyor ve ekonomimizi eziyor. Türkiye çok uzun süredir iki odalı evini ısıtma ve aydınlatmakta zorluk çeken milyonlarca vatandaşın feryadını konuşuyor. Bu vatandaşlar kendi yöneticilerine sesleniyorlar… Bu süreç ne yazık ki 2005’te başlayan, Türkiye’de elektrik alımlarının dövizle yapılması, dağıtım ve özelleştirmelerin dövizle yapılması sonra iç borçlanmanın dünyada görülmemiş şekilde dövizle yapılması, ihalelerin KOİ projelerin dövizle yapılmasının adım adım getirdiği bir süreçtir. 128 milyar dolarla birlikte tükenen Merkez Bankası’na ilaveten bugün yürürlüğe konulan projeler bugün Türkiye Cumhuriyeti hazinesini de tüketmeye yönelmiştir. Sayın Erdoğan, başbakanlık günlerinden itibaren döviz severliğiyle yaptığı politikalar adeta Türk lirasını tedavülden kovmuştur. Türk lirası kış günü sokağa bırakılan çocuk gibi korumasız kalmıştır. Ve bugün asgari ücrete yüzde 50,4 zam yapan Türkiye’de asgari ücretli yüzde 150’ler civarında bir fiyat artışına çare aramaktadır. TÜİK’in yüzde 49’a varan enflasyonu orta ve dar gelirliler için gerçekten yüzde 100’ü aşmış durumdadır. Yaklaşık 9 milyon emekli, asgari ücretin altında bir gelire sahiptir. Türkiye’de kayıtlı 20 milyon çalışan vardır. Bunların yaklaşık 4 milyonu serbest meslek, 16 milyon ücretli vardır. 12 milyonda emekli, dul ve yetimi saydığımızda 28 milyon yapar. 28 milyonun aşağı yukarı 19 milyonu asgari ücret ve altında gelir sahibidir. Bu Sayın Erdoğan’a teslim edilen Türkiye fotoğrafından daha kötü bir fotoğraftır. Bu partili cumhurbaşkanlığı sistemine girdiğimiz 2018’den bu tarafa yaklaşık milli gelirini 100 milyon dolardan daha fazla kaybetmiş bir Türkiye. Fert başına 25 bin lira daha az gelir elde eden ve hane başına 100 bin lira daha fakir bir Türkiye içerisindeyiz. Sadece Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının yaptığı, muhalefet edasıyla yarına yönelik umut vermek. Bu süreç Türkiye’de bir yolsuzluk sürecinin getirdiği, bir dolarizasyon sürecinin getirdiği durumdur. Yolsuzluğun olduğu bütün ekonomilerde, yoksulluk beraberinde eşlik etmiştir.
"GEÇMİŞ YÜZYILDA DA YOKTU ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYILDA DA OLMAYACAK"
Bu çerçevede alınan tedbirler bir panik havasındadır. Türkiye’nin hazinesini tüketme risklerini çoğaltmakta ve de her geçen gün Türkiye’ye zaman kaybettirmektedir. Artık sopalı ekonomi, militarist ekonomiye döndü ve enflasyon denetim timlerinin kurulacağını duyuyoruz. Dünyada bununla önlenmiş bir enflasyon yok. Geçmiş yüzyılda da yoktu önümüzdeki yüzyılda da olmayacak. Nasıl Türkiye’de; talimatla, kampanyayla istihdam atakları işsizliği arttırdıysa, korkunun salındığı ekonomide kıtlıktan başka ortaya bir şey çıkmaz. Üretim; bir şevk, heyecan ve özgürlük işidir. Türkiye’nin de hızla özgürleşmesi, bu heyecana kavuşması lazım. Türkiye önümüzdeki 10 yılda milli gelirini bir misli artırabilecek bir potansiyele sahiptir.
"TÜRKİYE’NİN HER TÜRLÜ İNİSİYATİFİ ALMASINI BEKLİYORUZ"
Ekonomik coğrafya kavramına çok önem veren bir parti olarak, Dünya’da birbirleriyle savaşmayı bırakan ülkelerin nasıl geliştiğini defalarca söylemiş bir siyasi parti olarak, Ukrayna, Rusya arasındaki gerginliğin bölgede bir istikrarsızlık olarak görüyoruz. Türkiye’nin bölgede istikrara sahip olması Türkiye’nin en büyük güçlerinden birisi olacaktır. O nedenle bu istikrarın sağlanmasını önemsiyoruz ve Türkiye’nin her türlü inisiyatifi almasını bekliyoruz. Alabilmesini bekliyoruz ve bu konuda bize düşen bir şey varsa da yapmaya hazırız."
Tatlıoğlu, altı siyasi partinin parlamenter sistem ile ilgili çalışmasının 28 Şubat’ta açıklanacak olması ile ilgili soruya, şu yanıtı verdi:
“28 Şubat, bir vesayet sürecinin adıdır. Bugün 28 Şubat’ı da aşan bir vesayet vardır. Parlamentoda gördük ki siyasi sıfatı olmayan bakanların bile milletvekillerine hakaret ettiği, parlamentoda iktidar partisi milletvekillerini bile aşağılayan bir üsluba sahip bir iktidar dilini gördük. O nedenle 28 Şubat 1997’yi aşan bir dönem içindeyiz. Parlamenter sistim, Türkiye’de milli iradenin ağırlık merkezini saraydan parlamentoya alma amacı gütmektedir. Hukukun üstünlüğünü tesis etmek, adalet ve liyakati tesis etmek amaçlıdır. Bugünkü vesayeti kaldırmayı hedeflemektedir. Onun için çok anlamlı bir gündür. Çok iyi bir tevafuk olmuş.”