Vahşetin adı yok artık. Masumluk çoktan kalktı insan yüreğinden. Sebebsiz ölümler kanıksandı kirli vicdanlarda. Mutluluklar sanal alemde, klavye başında pazarlanır oldu. Yürekler artık sevdaya değil, kine, kana, öfkeye kundaklık yapıyor. Gözyaşları çamurlaştı, vicdanlar kaskatı oldu. Acımak, erdemliliğini yitirip vahşetin şehveti sardı dört bir yanı. Merhamet çoktan firarda. Namussuzluk, köşe dönmeciliğin yeni adı. Makamlar, paralar bozdu civanmert delikanlıları. Yetim hakkı sadece kutsal kitaplarda kaldı, masumiyet duvardaki tabloda gülümseyen çocuğun gamzelerine saklandı.
İnsani duygu adına neyimiz varsa hoyrat kirli bir el söküp aldı yüreğimizden. Ne masum bakışlarda saklı güneşin güzelliği,ne de vicdanlarda samimiyetin erdemi kaldı. Toprağımız eskisi gibi kokmaz , dalında ki nazlı gül bülbüle yurt değil zindan oldu.
Ve çocuklar...
Masumiyetin timsali gül yüzlü çocuklar.Kirli bir dünyanın en pak yüreklileri. Mavzerlerin, roketatarların, bilye bombaların, atomların namlularını yamyamca doğrulttuğu çocuklar...
Onlar, hayatı bir türkünün, bir ninninin, bir masalın sıcaklığında yaşayacakken bilmem ne füzesinin ya da bir kör kurşunun adres sormaz zalimliğin de yaşıyorlar...
Kan ve gözyaşının sıradanlaştığı bu kahpe düzende tertemiz yüreklerinde sevda biriktiriyorlar.
Ve durmadan vahşete uyanıyor çocuklar. Gözyaşının rengi yok. Ağlıyorlar.
Ve sen çocuk!
Sende anlam kazanır, yavrusunu seven bir cerenin şefkati. Ayın suya akseden şavkı, yüreğe işlenen bir şarkının tınısı. En derin anlamını sende bulur çocuk; bir yetimin başını okşamanın rahatlığı.
Susulur çoğu zaman, bir şairin sana yazdıklarını yürekte hissetmek için çocuk..
''Yalvarma güzel çocuk, dillerini utandırma. Utandırma dillerini, dillerin ki, dağ yelidir senin; Pınarların sesi, kuşların ötüşüdür. Bükme boynunu öyle, utandırma gözlerini, gözlerin gökyüzüdür senin, gözlerin mavi gülüşlü bir çiçek. Yalvarma çocuk; sesini utandırma, gülün kokusudur sesin; rüzgarın nefesi, ırmağın türküsüdür... Yalvarma çocuk; ellerini utandırma. Yokluk, yoksulluk kötü bilirim. Umudu, sevinci, onuru utandırma. En güzel senin ellerindir çocuk ekmeği tutan, suya uzanan....
Ey çocuk yoksulluğunu öfkeli bir bıçak gibi taşı yüzünde ama yalvarma, utandırma yüzünü. Utancını ve hıncını güneşin sarısı gibi yüreğinde sakla. Unutma seni ağlatanları. Unutma utanması gerekenleri ama sen ağlama, utandırma gözyaşlarını. Aşk için ağla, dostluk için, sevgi için. Ama yoksulluğun için ağlama, yalvarma, utandırma gözyaşlarını çocuk. Bırak dereler ağlasın senin yerine, rüzgarlar, pınarlar ağlasın ama sen ağlama. Senki, baharın çiçeği, çiçeğin kelebeği, sevginin emeği, toprağın bereketisin çocuk...
Deli taylar gibi sev yaşamı, aşkı sevgiyi, umudu. Yüzün her koşulda onuru, öfkeyi, sevinci, direnci taşısın; Yılgınlık, bezginlik olmasın. Yeri geldiğinde sormalısın hesabını yoksulluğun..
Elimden tut ey çocuk; utandırma ellerini. Adın umut senin, adın sevgi, adın barış, gelecek senin ellerinde, ellerini utandırma çocuk...Tut elimden güneşe yürüyelim, sevince, umuda, neşeye yürüyelim. Tutki, güneş doğsun, serçeler sevinsin. Zulümler, karanlıklar çekilsin üstümüzden. Tut ki, tomurcuklar açsın, büyüsün çocuklar, serceler uçsun, tohumlar ekilsin, yeşersin umutlar. Bir demet ışık saçılsın dünyaya, kapılar açılsın, kalmasın esaret, kalmasın ezilmişlik, kalmasın açlık. Kimse kimseye avuç açmasın, çocuklar ağlamasın, utanmasın analar, babalar yokluktan yoksulluktan'' Bugün her üç ölümden biri çocuk ölümü...
Ve bu çocuk ölümlerinin yarısı açlıktan, sefaletten, yoksulluktan kaynaklı. Ey vahşi kapitalizmin tosuncuk bay ve bayanları! Ey şişkin egoların hükmettiği beton çağının çamur adamları.
Çocuklar ölüyor...
Asıl ölen ise sizin katranlaşmış vicdanlarınız...