Kentte çıplak gözle gördüğüm belli başlı gerçekler var. Örneğin biz, hiçbir şeyin kentiyiz. Sanayi kenti değiliz, eğitim de değiliz... Tam turistik bir şehir olmaya özeniyoruz, ondan da vazgeçiyoruz. Sağlığın başkenti olamadık mesela. Tesisler falan kuracaktık, hikaye oldu... Bir şeye yoğunlaşmak yerine serseri mayın gibi hareket edip bir o duvara bir bu duvara çarpıp duruyoruz. Ben ekonomik koordinasyon kurullarının, 5-10 yıllık kalkınma planlarının ne işe yaradığını hep merak etmişimdir. Şayet gerçekse bunlar neden bu şehrin hiç bir noktasında etkilerini göremiyorum?
Son 20 yıldır ne olacağına karar verememiş bir şehre yön veremiyorsak eğer bir araya gelip bolca konuşarak, kahve-çay içerek neye karar veriyoruz anlamış değilim. Üstelik işadamlarının elini taşın altına sokmadan, karar verilen her yatırımda belediyenin arkasını sıvazlaması ne kadar acı! Para kazanmak istemiyorlar mı, anlamış değilim.
Bir sağlık veya bir eğitim şehri yapmak çok mu zor bu kenti. 100 yıl öncesinin Ankara Kasabası'nın bugün geldiği hali göremiyor musunuz? Plan yapmayı mı bilmiyorsunuz yoksa...
Kimse işadamlarından karşılıksız bir şey beklemiyor. Siz yapın rantını vatandaş yiyecek diyen de yok. Tabi ki her zamanki gibi 1 koyup 10 alacaklar ama o 1'i koymaya dahi tereddüt ediyorlar.
Kemeraltı-Agora-Kadifekale aksını yazdık, talep dahi yok. Tarihi binaları yenileyip turizme açalım dedik, bir kulaklarından girip diğerlerinden çıktı.
Ben iddia ediyorum İzmirli eski kafa, para kazanma yöntemlerini henüz aşamamış. Ucuza alıp pahalıya satma yöntemi değil artık ticaret. Binlerce farklı yöntem var. Yenileyin, yeni mekanlar yaratın, şehri baştan yaratın, eskiye sahip çıkın... Sonra işletin.
Turizm kenti İzmir olsun adımız mesela...
Eğitimin gözbebeği İzmir...
Sağlık denilince akla burası gelsin.
Daha önce düşünememiş olabilirsiniz ben size bir proje vereyim.
Alın Alsancak Garı'nın önündeki yolu yeraltına. Çevresindeki binaları aslına uygun restore edin. Çürük diş gibi arada bulunan iğrenç yapıları yıkın, cumbalı Rum evleri yapın. Kruvaziyer turist çıkınca gemiden dünyanın en leziz mutfaklarından olan Akdeniz Mutfağı'nın Anadolu ile harmanlanmış halini bir görsün. Faytonlarla gelsin buraya. Fransız, Alman, İngiliz yapmış... Siz de yapın, Alsancak Garı'nı dünyanın sayılı müzelerinden biri haline getirin. İster yemek müzesi deyin, ister başka bir şey... Yemeğini yiyen Agora'ya, Kemeraltı'na, Kadifekale'ye gitmeden önce burayı gezsin...
Ama biz daha Kordon'da Almanlar tarafından satılan eski konsolosluk binasına dahi sahip çıkamadık. Hangi İzmirli burayı almak için gayret gösterdi, Allah aşkına söyleyin...
Neyse boşverin, vazgeçtim.
Siz 1 liraya alıp 2 liraya satmaya devam edin...
Neyimize bizim turist, neyimize sağlık kenti, daha nasıl vereceğimizi dahi bulamamışken dahi tartışırken bir de eğitim kenti mi olacağız?
Devam edin, bakın işinize...
1liralık Denizli kumaşı Kemeraltı'nda 2 liraya alıcı bulsun, limandan inen Çin malları ile dolu konteynerler cepleri doldursun. Döner-ayran 5 TL, balonlara tabanca ile atış yapma 3 TL, belediye ucuza simit tezgahı veriyor, falcı bakla ile güzel fal bakıyor, Kordon'da çimlerin üzerine kurul, çekirdek çitle, bira iç...
Bizim anladığımız ticaret de bu, sosyalleşme de...
Geçmiş olsun, belki bir gün bir İstanbullu gelir de bize yeni dünyanın gerçeklerini, ticaretini öğretir. Bakalım o zaman İstanbullu ile dolmuş bir şehirde alacak bir şey, yapacak bir iş bulabilecek misiniz?
YORUMLAR