Ayşe ARMAN / Fotoğraflar: Zeynel Abidin AĞGÜL
Nilgün Belgün aradı.O, içinden hayat fışkıran kadın.
Her daim, herkese pozitif mesajlar veren kadın.
Hem dişi hem güçlü kadın.
“Seninle yatağa girmek istiyorum!” dedi.
Güldük.
O her şeyi çoktan planlamıştı.
Kafasındaki fotoğrafları anlattı.
Eski sevgilisi evde gömleğini unutmuş, “Ben onu giyeyim, sen de sevgilinin gömleğini giy. Erkek gömlekleri içinde bir otelde Zeynel bizi yatakta çeksin!” dedi, “Uzun zamandır bir yatak röportajı yapmadın!”
O kadar doğal ve tatlıydı ki, “Tamam” dedim, Pera Palas Hotel Jumeirah’ı aradım, Ayşin Akşimşek sağ olsun bize çok güzel balkonlu bir oda ayarladı.
Ve Zeynel Abidin Ağgül bu fotoğrafları çekerken, biz Nilgün Belgün’le hayat, erkekler, aşk ve Fox’ta yapacağı yeni programı üzerine konuştuk ve çekirdek çitledik!
Hayatta en çok duyduğun söz?
-Yapma!
Neden?
-Çünkü ben hep kalbimin sesini dinledim, hiç kural tanımadım. Herkes de bana “Yapma!” dedi. Onlar yapma dedikçe ben yaptım, çok da mutlu oldum.
İlk “Yapma”nı kimden işittin?
-Babamdan. “Oyunculuk yapma!” dedi. Babamı dinlemedim, konservatuvara girdim. İlk başkaldırım oyunculuk için oldu. İyi oldu. Annem, “Evladım, sen bu konservatuvara girene kadar, efendi bir kızdın. Girdikten sonra asi olup çıktın!” dedi. Bu, aldığım en güzel iltifattı. İyidir asilik, iyidir baş kaldırı! Zaten hayat dediğin, bir başkaldırı sanatı değil mi? Ben hep başkaldıran bir kadın oldum. Hayatımın her döneminde. “Onu yapma, bunu yapma. O adamla flört etme, bununla çıktı!” İnadına yaptım. İyi ki yapmışım! Allah var yukarıda, çok güzel aşklar yaşadım ve çok mutlu oldum. Yani neymiş? “Yapma” denileni yaparsan mutlu olurmuşsun hayatta...
İNANABİLİYOR MUSUN BEN ANNEANNEYİM
Bütün bu dediklerin dirayet ve güç gerektiriyor...
-Babam, varlıklı bir ailenin oğluydu. Ben de burjuva bir ailenin kızıyım. Fakat babam benim arkamda durmadı. O yüzden ben mecburen güçlü olmak zorunda kaldım. Babam hem oyuncu olmamı istemedi hem de daha güçlü olabileyim, kendi ayaklarımın üzerinde durabileyim diye beni tek başına bıraktı...
Sen de inadına hayata, asıldıkça asıldın...
-Hem de nasıl! Hani derler ya, her erkeğin içinde bir kadın, her kadının içinde bir erkek vardır, işte hayatta yalnız kalınca benim de içimdeki erkek ortaya çıktı. O başkaldırı bütün hayatıma yayıldı. Her zaman sevgililerim, arkadaşlarım oldu. Ama aslında ben hep kendime yettim. Ben hep güçlüydüm. “Yapma!” denileni de yapmaya devam ettim.
Bir kadının kendisinden küçük bir erkekle birlikte olması da bu toplumun “Yapma!” dediği bir şey...
-Aynen öyle! Onu da dinlemedim. Halen de dinlemem. Kim beni mutlu edecekse, onunla birlikte olurum. Bu hayat benim, hayatımdan ben sorumluyum. Elizabeth Taylor’la Richard Burton evliyken, Eddie Fisher ve karısıyla çok iyi dostlarmış. Her yere dördü birlikte giderlermiş. Elizabeth Taylor ve Richard Burton ayrılınca, Elizabeth, Eddie Fisher’la evlenmiş. Sormuşlar, “Nasıl yaptın? Kocanın arkadaşıyla nasıl birlikte oldun!” “N’apalım, herkes kendi hayatını yaşar!” demiş. Budur! Ben de böyle düşünüyorum. İlla böyle şeyler yapmak gerekmiyor tabii ama sonuçta herkes kendi hayatını yaşıyor, kimsenin kimseyi yargılama hakkı yok!
Seni hiçbir şey yıkamazmış gibi duruyor...
-Çünkü açığım, aşk acısı çekiyorsam onu da söylüyorum, o zaman o acıyı daha kolay aşıyorsun.
Bir kadın bu kıvama nasıl gelir?
-Başkalarını bilemem ama ben hayatım boyunca tek tabanca mücadele etmek zorunda olduğum için bu kıvama gelebildim. Herkesin arkasında bir erkek olur. Ya kocası ya ona destek veren bir başka erkek, bir arkadaş, bir yapımcı. Biri yani, işte o bende yoktu. Bu da beni güçlendirdi.
Yaş almak seni huzursuz etmiyor mu?
-Hayır hiç. Çünkü ben gençlikte meşhur olmadım ki. 40’ımdan sonra geldi şan-şöhret. Gençliğim sürünmekle geçti. Tırnaklarımla kazıyarak ünlü oldum ben. TRT’de ‘Bir Başka Gece’ diye bir dizi vardı, bir Çingene tiplemesiyle bütün Türkiye beni tanıdı. Ama ondan önceki yıllarımı oyunculuğa vermiştim. Zaten şan-şöhret bunların hepsi palavra. Gerçek olan tek şey var ki, karşılıksız seviliyor olmam. Bu da müthiş bir şey. Yaş meselesine gelince, bedenimin yaşı olsa bile, ruhumun yok. Ben mesela seninle arkadaş hissediyorum kendimi. Halbuki sen benim kızım yaşındasın...
İki kızın var ama sen ‘anne’ gibi de durmuyorsun...
-Anneyi bırak, anneanneyim! Ama değilim aslında. Ruhum öyle olmadığı için anneanne rolü de oynayamıyorum...
Ama kızlarına düşkünsün...
-Elbette. Çok otoriterim, disiplinliyim. Asla saygısızlık kabul etmem. Ama iyi bir anne olduğumu sanıyorum, hiçbir şeylerini eksik etmem. Fakat saçımı süpürge edeyim türünden bir anne de değilim.
Torun?
-İki tane.
KENAN İMİRZALIOĞLU İLE EVLENMEYİ DÜŞÜNÜYORUM
Onları sana bırakıp gittikleri oluyor mu?
-Bak, o olmaz! Onu yapamam. Birlikte vakit geçirelim, oyunlar oynayalım buna varım ama bana bırakıp da gitmeleri de olmaz. Benim kendimi bir yere bırakıp da gidesim var. O kadar yoğunum ki, onlar benden daha sakin yaşıyorlar...
“Hayatımın bu dönemine bir aşk daha sığdırayım” gibi bir düşünce...
-Aklımdan geçiyor tabii. Aşkı her döneme sığdırır insan. Yeter ki yaşamaya değecek aşk olsun!
Peki nasıl adam beğeniyorsun?
-Yakışıklı severim, iyi kalpli severim. E zor tabii. Çıtam yüksek. Şahane bir Kenan İmirzalıoğlu anım var. Anlatayım mı?
Lütfen...
-Babam ikide bir de soruyordu: “Kızım evlenmeyecek misin?” Bir ara çok evlendim, uzun süre ara verdim evlenmiyorum ya, o yüzden soruyor. Benim de tam işime konsantre olduğum dönem. “Düşünmüyorum babacığım memnunum” diyorum. Yalnızlığa alışınca da hoşuna gidiyor insanın o özgürlük. Bir gün bayram yemeğinde, tüm aile sofrada oturuyoruz, bana yine dedi ki “Kızım evlenmeyi düşünmüyor musun artık? Bak ben de yaşlandım, bir ayağım çukurda!” Birden “Düşünüyorum baba!” dedim, “Kenan İmirzalıoğlu’yla...” Babam çatalı bıçağı bıraktı, döndü bana, “O seni alıyorsa, hiç kaçırma kızım!” dedi. Ve ben geçen gün Kenan’a rastladım, bunu anlattım. Birlikte güldük dedi ki “Buradan çıkıyoruz, yüzük alıyoruz, parmaklarımıza takıyoruz, babanın yanına gidiyoruz ve diyorsun ki “Bak babacığım, Kenan beni aldı!” Böyle bir şeyi yapamadık tabii, çünkü babam çoktan rahmetli olmuştu...
24 HAZİRAN’DA FOX’DA PROGRAMA BAŞLIYOOOOO!
Yeni bir televizyon programına başlıyorsun...
-Evet. Gelecek hafta salı, Fox’da. Yılladır istediğim bir şeydi. Sonunda kafamdaki gibi bir program yapıyorum. Ben bir şov kadınıyım. Gece programı için de çok uygunum. Fox’un başına Los Angeles’ten senelerini bu işe vermiş çok tecrübeli bir televizyocu geldi: Şebnem Aşkın. İzmirli. İzmir Amerikan ve Boğaziçi mezunu, yıllarca yurt dışında çalışmış. Benim oyunu izledi ve “Bizim kanalımıza program yapmanızı istiyorum!” dedi. Ancak Los Angeles’tan gelen bir kadın beni anladı düşün!
Konsepti ne olacak?
-Bir stand-up’la açacağım ki bu, Türkiye’de bir ilk. Zaten benim yaptığım işi de Türkiye’de ilk defa bir kadın yaptı. Yoktu öyle hem hayatını anlatan, hem şarkı söyleyen, hem dans eden hem de iki saat boyunca konuşan bir kadın. Bir stand-up’la açacağım ve konuklarımı çağıracağım. Özel konuklarım olacak. Yaz boyu salı geceleri. Eylülden itibaren de her gün kadın programı yapacağım. Sabah 10-12 arası.
HERKESLE YATAĞA GİRDİN, BENİMLE DE GİR AYŞE!
Hayat motton ne?
-Hep devam etmek. Benim aşktan yıkıldığım da çok olmuştur ama öyle yıkılırım ki dimdik kalkarım yine. Düşer düşer kalkarım. Bir erkek beni üzdüyse, “Artık hiçbir erkek olamaz hayatımda, bitti!” falan gibi düşünmem. Kimseye düşmanlığım, kırgınlığım yok. Çok güzel şeyler yaşanır, bitebilir. Ama hayat devam eder...
Çoktan bitmiş bir ilişkiyi bile bitirmeyi başaramayanlar var...
- Evet, bizde böyle oluyor. Bitirmeyi bilmiyoruz. Takılıp kalıyoruz. Halbuki, geç, ilerle... Helalleş! Helalleşmeyi bilmiyor Türk kadını. Oysa, bu değerli bir hayat bilgisi. Bana diyorsun ki nasıl mutlu oluyorsun diye. İşte böyle. Kimseye, hiçbir şeye takılı kalmıyorum. Biliyorum ki takılı kalmanın bana bir faydası yok zarardan başka. Yürüyüp gidiyorum.
Sen ne yaşarsan yaşa, hiçbir ilişkin sakil durmuyor, sevgilin 25 yaş genç de olsa, 25 yaş yaşlı da olsa...
-Bundan evvelki sevgilim için bir arkadaşım, “Nasıl olabilir? Senden çok genç!” dedi. “Benim için fark etmiyor ki!” dedim. “Aaa ben komplekslenirim!” dedi. “Benim öyle bir kompleksim yok” dedim ve ekledim: “Beni beğenen adam kişiliğimi ve Nilgün’ü seviyor. Bacağımın boyunu değil. Eğlencemi, hayata bakışımı, dişiliğimi, birikimimi. Öyle olmasa zaten beni seçmez!”
Sen çok âşık olup, sadece o adamı yüceltip, Nilgün’ü un ufak etmiyorsun...
-Olur mu canım. Bilirim ki adamlar gider Nilgün kalır!
Kadınlara, genç kadınlara ne tavsiye edersin?
-Mutlaka işlerine güvenmelerini. Annem bana böyle öğretti. Annem de çalışan bir kadındı. İşlerine güvenecekler. Evlilik, koca, aşk çok güzel. Öyle olmasa üç kere evlenmezdim. Ama her an her şey olabilir, hayat bu. O da gidebilir, sen de sıkılabilirsin de başkasına âşık olabilirsin de...
Yani n’apsınlar?
-Sadece kendilerine güvensinler. Ve başkaları için yaşamasınlar. Çok insan, başkalarının hayatını yaşıyor, kendi hayatını unutuyor. Yanlış! Kendi hayatınla ilgileneceksin. Kendi hayatında mutlu olmak için uğraşacaksın. Bir de bırakalım bu toplum kurallarını! Kurallar, yıkılmak içindir. Herkesin kendi kuralları olmalı. Öyle saldım çayıra mevlam kayıra yaşamıyorum ben de. Ama kendime ait kurallarım var.
KENDİ YAŞIMDAKİLERLE HİÇ SEVİŞMEDİM
Yatak lafı edilince, başka biri ürker ve korkar..
-Ayol ben teklif ettim sana. Baktım sen her dakika bir başka ünlü kadınla yatağa girmişsin. Benle niye olmasın dedim! Gerçi bunu da eleştirenler olur, bize ne? Dans yarışmasına girdiğim zaman da bir tiyatrocu arkadaşım, “Mümkün değil ben yapmam!” demişti. Onlara cesaret gibi geliyor, oysa ben eğleniyorum.
Hayatının bu döneminde en önemli sen misin?
-Benim. Ben varsam, her şey var. Ben yoksam, hiçbir şey yok.
Nasıl bir adamla asla beraber olamazsın?
-Egosu çok yüksek, kendini çok beğenmiş, kötü kalpli bir adamla.
Nasıl bir adamla asla yatmazsın?
-Pis adamla! Temiz olmalı, mis gibi kokmalı.
Genç erkeklerle sevişmek, kendi yaşındakilerden daha mı iyi?
-Kendi yaşımdakilerle hiç sevişmediğim için bu konuda bir fikir yürütemeyeceğim!
YORUMLAR