İzmir'i “Yatırım yapılabilir” noktaya getiremediğimiz sürece bu kentte ne ekonomik, ne de sosyal hayatı olması gereken noktaya taşıyabilmeniz mümkün değil. Bugün hala yatırım için tercih edilen il, limana sahip olmasına rağmen İzmir değil Manisa'ysa oturup ciddi ciddi çıkar yollar üretmeye çalışmak zorundayız.
Bakın küçük bir örnek vereceğim size;
İzmir'de pazarlama alanında çalışan bir bireyin ortalama aylık kazancı 2 bin TL dolayında.
İstanbul'lu firmalar, aynı iş için çalışanına 4 bin TL dolayında bir ücret veriyor.
İzmir adına kapkara bu tablo her sektör, her meslek için geçerli konumda.
Kenti bir iki organize sanayi bölgesi ile sanayi kenti ilan edip üzerine yenilerini koyma gereğini duymayanlar bu günahın vebali altında kıvranıp duruyor.
İzmir yıllardır olduğu gibi yatırımcı için cazip değil. İşadamının önüne türlü engeller çıkarıyor. Arazi üretemiyor. Mevcut arazilerini bir kaç kendini bilmezin iki dudağı arasına terkediyor.
Türkiye'de şehirler o kadar çabuk kabuk değiştiriyor, öylesine hızlı büyüyor ki, biraz daha geç kalacak olursak sadece nüfusu itibariyle bu ülkenin 3. büyük kenti olmaktan başka bir işe yaramaz duruma geleceğiz. Ve bu dev nüfus, istihdam yaratamayan bu kenti, “Türkiye'de işsizliğin en fazla olduğu kent” sıralamasında 1. sıraya çivileyecek.
İNCİRALTI
Yıllardır konuştuğumuz Körfez Geçişi'nin başlangıç noktası İnciraltı çıkmazından başlıyor. Çıkmaz diyorum, çünkü yıllardır burada yaşanan imar sorununa bir türlü nokta konulamıyordu. Ve genç arkadaşım, İnciraltı 2.Nesil Toprak Sahipleri Platformu Başkanı Tayfun Karabulut bu işe tüm mesaisini harcar duruma gelmeseydi biz bu sıkıntıyı daha uzun yıllar konuşacaktık. Fakat Tayfun'un girişimleri, hem belediye hem de hükümet kanadında konuyu sıcak tutma çabası meyvelerini vermeye başladı. Hemen yarın demiyorum lakin İnciraltı'nda yaşanan imar sıkıntısı artık daha da sürdürülemez.
Üstelik İzmir'in, iki yakayı birleştiren bu projeye ihtiyacı ekmek kadar su kadar elzemken...
İnciraltı'ndaki sorunu çözmek hiçbir zaman oradaki kent ormanını talan etmek anlamına gelmiyor. Bu kara propaganda ile sorunun çözümüne katkı koymaz, sorunlar yumağını daha da büyütürüz.
Ve bence İzmir'in kapılarını Avrupa'ya açacak olan sağlık turizmini, bu alan üzerinde kuracağımız çevreye duyarlı dev hastanelerle hayata geçirebiliriz.
Aslında önce yürümeye karar vermeliyiz. O kadar güçlü bacaklarımız var ki,aşamayacağımız tepe,çıkamayacağımız yokuş yok.
İyi haftalar...
YORUMLAR