"YORGUN KURŞUN" DEDİLER
Adı, 40 gün sonra "Umut Ceylan Parkı" olarak değiştirilecekti. Ama Türkiye'yi yasa boğan olayın yaşandığı 27 Ağustos 2012 Pazartesi günü Karabağlılar orayı "General Asım Gündüz Parkı" olarak biliyordu. 6 yaşındaki Umut Ceylan, annesi ve babasıyla daha o gün ilkokula kaydını yaptırmıştı. Akşam yemeğinden sonra anne Gülhan Ceylan, Umut ile 8 yaşındaki ablası Doğa Ceylan ile birlikte parka oynamaya gitti. Geç vakte kadar oynadılar. Anneleri "Hadi artık eve gidiyoruz" deyince, arkadaşlarını gören Umut, "5 dakikacık daha" diye diretti. "Tamam" dedi anne Gülhan, "5 dakika daha..." Daha o 5 dakika dolmadan, saatler 22.30'u gösterirken Umut, kaydıraktan yukarı çıkarken bir an durdu, sonra annesine koştu.
"Yanıyor, acıyor" diye feryat ediyordu. Annesi oğlunu kucakladı, "Neren acıyor" diye sorarken, ellerinin ıslandığını hissetti. İki eli de kan içinde kalmıştı. Oğlunun sırtından akan kan, ellerine bulaşmıştı. Baba Ufuk Ceylan, Umut'u bulduğu ilk araçla Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdü. Doktorlar 1 saat sonra ne yazık ki Umut'un kurtulamadığını söylerken, ailesi sırtında bir kurşun bulunduğunu ilk orada öğrendi. Nereden geldiği belli olmayan kurşun, Umut'u bulmuştu. Polis, daha sonra "yorgun kurşun" diyecekti. Yüzlerce metre ötedeki bir silahtan çıkmıştı.
"Kör kurşun" da diyorlardı; ya da "maganda kurşunu"...
68 BİN 100 FARKLI NOKTA
Olayın ardından 800 polis, Umut'un katilini bulmak için sokak sokak araştırma yaptı. Bölgeye çıkan yollardaki işyerlerinin güvenlik kamerası görüntülerine el kondu. İlk etapta bulunan 4 mermi çekirdeği, can alan kurşunla eşleşmedi. Polis, 2 bin adreste 5 bin kişiyle görüştü.
Ankara'dan özel ekip geldi, kurşunun atıldığı yerin 200 ila 500 metre uzaklıkta olduğunu belirledi. Kurşunun 68 bin 100 farklı noktadan gelmiş olabileceğini tespit etti. Araştırmalar, bölge genişletilerek devam ettirildi. Asker eğlencesinde ateş açıldığı ihbarında bulunulan onlarca eve baskın düzenlendi, yüzlerce tabanca ele geçirildi. Ancak hiçbiri Umut'un sırtından çıkarılan "yorgun kurşun"la eşleşmedi. Her olasılık ve duyum değerlendirildi, 9 milimetre çapındaki "Uzun Dokuzlu" olarak bilinen mermiye ait tabanca türleri belirlendi. En çok tercih edilen tabancaydı. O kadar çok ki, İzmir'deki 12 bine yakın silah ruhsatının yüzde 70'i bu türe aitti. Ruhsatsız olan onbinlercesi de cabası... Aylar geçti, umutlar azaldı. Polis pusuya yattı, bir ihbar bekledi. Ancak o ihbar bir türlü gelmedi.
OLAY BAŞKA SİLAH AYNI
Olayın üzerinden yaklaşık üç ay geçmiş, ilerleme sağlanamamıştı. 18 Ekim 2012 Perşembe günü, Karşıyaka Girne Caddesi üzerinde Can Kayı, Mevlana Taksi Durağı önünde Enis Bağcıer'i koltuk altından silahla yaraladı ve bir gün sonra gözaltına alındı. Polis, suç aleti silahı da ele geçirdi. Uyuşturucu kullanmak ve bulundurmak, yaralama, hırsızlık gibi suçlardan sekiz sabıkası bulunan Can Kayı, tabancanın üç ay önce vefat eden "babasından yadigar kaldığı" nı söyledi. Kayı, tutuklanıp Buca Cezaevi'ne gönderildi. Ve acı gerçek, beş gün sonra kriminal raporuyla ortaya çıktı. Enis Bağcıer'i yaralayan tabanca, Umut Ceylan'ı öldüren merminin atıldığı tabancaydı. Yıllar sonra FETÖ'den tutuklanan dönemin İzmir Emniyet Müdürü Ali Bilkay, baba Ufuk Ceylan'ı aradı, acılı babaya, "56 günlük çalışmamız sonuçlandı. Umut'un ölümünde kullanılan silahın sahibini ortaya çıkardık" dedi.
KARGODAKİ ANZER BALI
Acaba, katil gerçekten Can Kayı mıydı? Bunun kararını Türk adaleti en kısa sürede verecekti. Zanlı Kayı, daha sonra emniyetteki ifadesini değiştirdi. Olayı soruşturan dönemin Cumhuriyet Savcısı Ahmet Şinasi Aygün'e cezaevinden mektup yazarak, silahın babasından kalmadığını, yaklaşık 2 ay önce, yani Umut'un vurulmasından bir ay sonra kendisine Bodrum'da tanıştığı Rizeli Bülent Beşikçi ile Meral Beşikçi adlı karı kocanın gönderdiklerini yazdı. Sorgulanan karı koca, kargoyla silah değil, anzer balı gönderdiklerini söyledi. Ama balcı olmadıkları halde neden bal gönderdikleri sorusu karanlıkta kaldı. Aygün, 8 ay sonra "ağırlaştırılmış müebbet hapis" istemiyle dava açtı. Çift hakkında ise takipsizlik kararı verdi.
ÇELİŞKİLER YUMAĞI
Kayı'nın ilk duruşmada serbest kalması, Umut Ceylan'ın ailesini ve davayı izleyenleri şoka soktu. Mahkeme heyeti, delillerin cinayeti Kayı'nın işlediğini kanıtlamaya yetmediğine, bu nedenle tutuksuz yargılanmasına karar vermişti. İlginçlikler, bununla da kalmadı. Kayı, bir ifadesinde silahı Umut'un vurulduğu günlerde arkadaşı Mahsun Altun'a bir dükkanda teslim ettiğini iddia etti. Altun tutuklandı. Polis, 400 güvenlik kamerasının kayıtlarını inceledi. Altun'un o dükkana hiç gitmediği belirlendi. Altun, bir hafta sonra tahliye edildi. Kayı'nın bilgisayarı didik didik incelendi ama bir sonuç elde edilemedi. Her gün ortalama 15-20 kez konuştuğu cep telefonunu olayın ertesi günü hiç kullanmadığı anlaşıldı, sorulunca "Şarjım bitmiştir, hatırlamıyorum" dedi.
YARGITAY'DAN ÇIKAN KARAR
Yıllar sonra nihayet karar duruşmasında son sözler söylendi. Kayı, iddialarını tekrarladı, "Suçsuzum" dedi. Savcı, "delil yetersizliğinden beraati"ni istedi. Mahkeme heyeti 1 saatlik toplantının ardından kararını açıkladı. Üç hakimden biri beraatine, ikisi suçlu olduğuna hükmetti ve Kayı, "müebbet hapse" mahkum oldu. Tüm süreci en yakından izleyen kişiler ise Umut'un anne ve babasıydı. Kararın açıklandığı gün Yeni Asır'a konuşan acılı baba, "Bu karar Yargıtay tarafından onanmadan içimiz rahat etmeyecek" dedi. Ve haklı çıktı. Kayı ve tıpkı Ali Bilkay gibi bugün FETÖ'den tutuklu dönemin savcısı Fatih Genç, sanığın beraat etmesi yönünde Yargıtay'a başvuruda bulundu. Yargıtay hükmü bozdu, Kayı'nın yeniden yargılanmasına karar verdi.
O DELİL BULUNABİLECEK Mİ?
2016'nın sonlarında Umut davası yeniden açıldı. İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ilk duruşma, 7 Şubat'ta yapıldı. Kayı, iddialarını tekrarladı. Mahkeme, savcının mütalaasını hazırlaması için duruşmayı erteledi. Ailenin avukatı, Umut Ceylan gibi 2.5 yaşındaki torunu Ali Star Grimason'u bir maganda kurşunuyla kaybeden Özge Eşsizhan Yavuz, davada bir ölü, bir mermi çekirdeği, bir silah ve bu silahla yakalanan bir zanlı olduğunu, ancak halen bir sanık olmadığını söyledi, cinayetin arapsaçına döndüğünü dile getirdi. Umut'un ailesi aradan geçen 5 yılda duruşmadan duruşmaya koşmaktan yorgun, "Umut"suz. Tek istedikleri oğullarının katilinin ortaya çıkarılıp hak ettiği cezayı alabilmesi. O cezanın gelebilmesi için belki de ihtiyaç duyulan tek şey, son bir delile daha ulaşılması. O delil ne olabilir? Can Kayı'nın o gece Umut'un vurulduğu parkın yakınlarında olup olmadığı ortaya çıkarılabilir mi? Teknik olarak evet. Yapılmadığı anlaşılan çalışmayla polis, çevredeki GSM baz istasyonlarında Kayı'nın cep telefonunun izi bulabilir. Bu delil de mahkemenin seyrini değiştirir. Belki Umut'un katili beş yıl sonra ortaya çıkar, adalet yerini bulur.
YORUMLAR