Yedi Haziran yaklaştıkça gündem daha da hareketleniyor.
Her türlü iddia basın yayın organlarında büyük manşetlerle veriliyor. Birkaç gün insanların kafası
bulandırıldıktan sonra yeni iddialar ortaya atılıyor.
Basın yayın organlarını bu konuda suçlamanın bir anlamı yok, çünkü iddiaları ortaya atanlar
siyasetçiler. Basının görevi de bunları kamuoyuna yansıtmak.
Sade bir vatandaşın söylediği, anlattığı, yaptığı yanlışların elbette kendi ailesini ilgilendiren maddi,
manevi, hukuki sonuçları olur.
Ama kamusal bir görevi olan, toplumun bir kesiminin onun sözleri ile hareket ettiği veya
sözlerinden etkilendiği kişilerin durumları sade vatandaşınkinden çok farklıdır.
Onların ülke veya toplumun geleceği ile ilgili her sözü çok önemlidir.
Yapılan yanlışlar, uluorta söylenen sözler toplumu veya ülkeyi derinden etkileyebilir.
Hele söylenen sözler gerçeği yansıtmıyor ve belli bir amaca yönelik olarak yapılıyorsa bu durum
çok daha vahimdir.
Bugünlerde bazı basın yayın organlarında savaş söylentileri yer almaya başladı.
Belli ki yeni iddialarla yeni algı operasyonları yaratılmaya çalışılıyor.
İlk iddia CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin'den geldi.
Tekin: “AKP hükümeti ve Erdoğan Türk Ordu'sunun 2 gün içerisinde Suriye'ye sokacak”
dedi.
Silahlı kuvvetlerin operasyon yapması için yasal gereklilikleri herkes bilir.
Buna rağmen böyle bir ortamda böyle bir iddiada bulunmanın anlamı nedir?
Seçim ortamında toplumu bu tür iddialarla germenin, daha sonrada “Yanıldığım için mutluyum”
diye açıklamanın kime ne yararı olur, kendi partisini yaralamaktan başka.
'Kaynağım sağlam' diyen Sayın Tekin kaynağı hakkında acaba ne düşünüyor şimdi?
Doğan her şafağın gerçekleri biraz daha aydınlatacağını, gerçeklerin ilelebet gizli kalamayacağı
bilinmez mi?
Elbette algı operasyonu bu kadarla sınırlı kalmadı.
Bir zamanlar AK Parti iktidarının memuru, destekçesi diye suçlanan Genelkurmay Başkanı Özel'in
hastalığı da bahane olarak kullanıldı.
Özel'in Suriye'ye girme planlarına karşı çıktığı için görevden alındığı söylentileri pompalandı.
Bu da yetmedi; savaş söylentilerini pompalayan kesim tarafından Kandil'den PKK'nın şeflerinden
Duran Kalkan konuşturuldu.
Kalkan; “ AKP tam bir savaş ve çatışma konumuna girdi, seçimden sonra Bakur'da savaş
gelişebilir.” diyerek koroya katıldı. Tabii hemen baklayı ağzından çıkardı. “AKP engellenemezse
ne olacağı belli değil. Rojava'ya, Suriye'ye ve Irak'ın belirli bölgelerine müdahele ihtimali var.
Eğer Efrin'e yönelik bir saldırı olursa bunun Erdoğan'ın talimatıyla olacağını biliyoruz.”
Yani asıl hedef AK Parti iktidarının engellenmesi ve Cumhurbaşkanı.
Bu doğrultuda ne söylenirse, ne iddiada bulunulursa serbest.
Türkiye yardımcı olmasaydı, ABD yardımı olmasaydı Kobane tutunabilirmiydi diye sormak gerekir
Duran Kalkan'a. Ayrıca, Türkiye'nin böyle bir düşüncesi olsaydı en uygun dönemde bunu
yapmazmıydı?
Bir siyasi partinin iktidardan düşmesini, kendi partimizin iktidar olmasını istemek ve bu doğrultuda
çalışmak elbette görevidir partililerin.
Ama yeni seçim bildirgeleri ile tam olumlu bir hava yakalamışken bu tür iddialara yaslanmaya
çalışmanın da pek anlamı yoktur.
Hele hele seçime beş kala bu tür iddiaların akıl ile bağdaşmayacağı, iflah olmaz fanatiklerin dışında
kimsenin inanmayacağı da bir gerçektir.
Seçim sonrası neler olur, yeni parlamento nasıl olur, neye karar verir o başka mesele.
Kendi çıkarları uğruna ülkeyi sonu gelmez maceralara sürüklemek isteyen ve bu yolla iktidarı
düşürmeyi hedefleyenlerin oyununa gelmemek gerekir.
YORUMLAR