Mersin ve Adana’da HDP ilçe binalarında patlayan bombalar seçim heyecanını farklı alanlara doğru çekmeye başladı.
Tüm partiler kendi meşreplerince yorumladılar her zaman olduğu gibi.
Siyasi partilerde olduğu gibi, basın ve vatandaşlar olarak da her zaman olduğu gibi bu basit demokrasi sınavını geçemedik.
Seçimler demokratik sistemlerin olmazsa olmazlarıdır, seçime gölge düşürmek, şaibe karıştırmak isteyen bu tür şiddet olaylarına tüm varlığımızla karşıyız diyemedik gür bir sesle.
Ne olgun tavırları ile MHP’yi her türlü şiddetten uzak tutmaya çalışan Bahçeli, ne alanlarda kendini kanıtlamaya, makus talihini değiştirmeye çalışan Kılıçdaroğlu, ne bilim adamı kişiliği ile siyaset sahnesinde farklı bir yol çizmeye çalışan Davutoğlu ne “ Seni başkan yaptırmayacağız bombacı” diye meydanlarda pankart açılmasına ses çıkarmayan Demirtaş, ne de Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda toplumdaki gerginliği azaltacak, devlet adamına yaraşır bir tavır sergileyemediler.
Hiç kimse, hiçbir kurum diğerinin meşruiyetini söz konusu eden tavırlar sergileyerek stres ortamını beslememelidir. Birilerinin meşruiyetini sorgularken, onların ‘terörün uzantısı’ olduğunu söylerken terörden medet umanlara ne denli kapılar açtığımızı unutmamamız gerekirken, her saldırının arkasında ‘hükümetin planlı bir oyunu olduğu’ söylentisini yaymanın da mevcut durumu pekiştirmekten, terör ve şiddet yanlılarına kapıyı ardına değin açmaktan başka işe yaramadığını görmek gerekir.
Sorulması gereken soru.
Bu saldırılarda kimin çıkarının olduğudur.
Kime yaramıştır, kime artı yazdırılmak istenmiştir veya kim artı yazmıştır hanesine?
Kimin çıkarı var sorusunun yanıtı, kimin düzenlediğinin de yanıtıdır elbette.
Buna toplum olarak doğru bir yanıt verebilirsek.
İşte o zaman başta bahsettiğimiz gibi gür bir sesle şiddete yanıt verir, demokrasimizi gerçekten ilerletmiş oluruz.
Seçim meydanlarında partilerin birbirlerini eleştirmeleri, suçlamaları, hatta ve hatta liderlerin kimi zaman dillerinin sertleşmesi doğal karşılanabilinir.
Ancak şiddet dilinden herkesin arınması, uzak durması bir zorunluluktan öteye saygı gereğidir.
Meydanlarda bir ölüm kalım savaşı verilmiyor.
Herkes sahip olduğu kitleye ve uzanmak istediklerine mesajlarını veriyor.
Hitap edilecek bir kitlemizin olması varlığımızın da bir nedenidir.
Bunu kimse yok edemez.
Önemli olan yaptıklarımız ve yapabileceklerimizle sahip olduğumuz kitleler ve onlarla birlikte tüm topluma güven verip demokrasi yarışını kazanabilmektir.
Yoksa olmayan kanıtlarla, iddialarla birbirimizi yaralamak, suçlamak, meydan okumakla ne kendimize ne de bu topluma faydamız olur.Ama şu da bir gerçek ki; hükümet ve toplumun güvenliğinden sorumlu birimler adımlarını her zamankinden çok daha dikkatli atmak zorundadırlar.
Ve vatandaşlar olarak hepimiz.
Siyasetin kaderinin dağdan, okyanus ötesinden, şurdan, buradan belirlenmediğini, belirlenemeyeceğini, oylarını bilinçle kullanan kişiler olduğumuzu kanıtlamak durumundayız.
Elbette geçmişimizdeki karanlık günlere dönmek istemiyorsak.
YORUMLAR