Voltaire’in; ‘Düşüncelerinize tamamen karşıyım, ama düşündüklerinizi söyleme hakkınızı, hayatımın sonuna kadar savunacağım’ dediği o meşhur sözünü tekrar tekrar yazmak pek hoş olmasa da, ülkemizdeki sorunlar ve bu sorunlara genel olarak at gözlüğüyle bakılması, hazımsızlıklar, demokrasi anlayışımızdaki kısırlık nedeniyle yinelemek zorunda kalıyoruz.
Bir grup akademisyenin imzaladığı bildiriden söz etmek istiyorum.
Bildiride asla katılmayacağım çok şey olsa da tepkiler hakareti aşıp, ölüm tehditlerine dönüşünce, insan bu olay nereye gidiyor diye düşünmek zorunda kalıyor.
Hepimizin bildiği gibi birçok kişinin oraları hiç görmeden, sadece tek yanlı propagandaya inanarak imzaladıkları bu bildiri, temelden büyük yanlışlar içeriyor. Konu yanlış bilgiler üzerine kurgulanınca da gerçek ile ilintisi olmayan birçok söz çıkıyor karşımıza. Bu da bildirinin zayıflığını gösteriyor.
Peki bunca zayıf bir temel üzerine inşa edilmeye çalışılan bu bildiriye neden bu denli tepki duyuldu?
Bildirinin ardında niyetini çok aşan amaçlar da olabilir. Gerçekle ilintisi olmayan sözlere tüm olanakları kullanarak somut gerçeklerle karşı çıkılsaydı etkisi şu anki olandan çok daha fazla olmaz mıydı? Gerek ülkemizde gerek yurt dışında çeşitli çevrelerin ülkeyi daha da kötü durumlara düşürmek isteyenlere daha güçlü darbe vurulmaz mıydı?
Üç beş akademisyeni gece evinden almakla, kanlarında boğmakla, hain ilan etmekle imajımızı mı kurtardık?
Öfke kontrolü yapamayan insanlar olduk hepimiz. Yalanı gerçekle dize getirmekten ziyade kaba kuvvetle anlatır olduk. Masalarda kaybediş nedenimiz de özünde bu değil mi?
Sosyal medyada söylenenlerden daha farklı olmak zorunda değil mi siyasilerimiz?
Bildiri tek taraflı olarak kaleme alınmış bu bir gerçek. Nitekim tek taraflılık, Anayasa ve İnsan Hakları mahkemelerinin de gözünden kaçmadı ki başvurular ret edildi.
Bildiride temel sorun sadece devlete yüklenilmesi, devlete karşı silah doğrultanlardan, hendek kazanlardan, özerklik ilan edenlerden hiç bahsedilmemesi.
Nitekim, bildirinin temelsizliği, Demirtaş’ın Çınar’da ki bombalama olayı sonrası yaptığı açıklamalarla daha belirginleşti.
Demirtaş; “Çınar’da yaşanan saldırı kimler tarafından yapıldı bilmiyoruz, üstlenen çıkar mı, sorumluları devlet tarafından tespit edilir mi bilmiyoruz. Ama orada katledilen bebek, sivil çocuklar için bunu yapanların çıkıp kamuoyundan özür dilemesi lazım” demişti.
PKK saldırıya sahip çıkınca da özür isteği yok oldu nedense. “Kendi açılarından açıklama yaptılar” demekle yetindi.
Bumudur insanlarımızın değeri, kıymeti? Bu kadar ucuz mu insan yaşamı?
Akademisyenler bildirisi sonrası özür dileyenleri, ‘şiddetin parçası’ olmakla suçlayan Demirtaş, PKK açıklaması sonrası devlete yönelttiği eleştirinin yarısı kadar PKK' yı niye eleştiremedi?
Evet herkes istediği gibi düşünmekte hürdür, bir yerlere imza atmakta serbesttir, herkesin kendine göre yurt sevgisi, anlayışı vardır. Ama konu tüm bir ülkeyi ilgilendiriyor ise; Lütfen olaylara tek taraflı bakmayalım. At gözlüğünü çıkaralım.
“Şoke edici fikirler açıkca konuşabilinecek” derken de, yanlış da olsa düşünce açıklayanları hain ilan etmeyelim.
Şiddetin yükselmesi bu ülkede her zaman siyasi alanın daralma nedeni olmuştur. Bu iklimi daha önce yaşadık birçok kez.
YORUMLAR