Geçen hafta yazımda nelerden vazgeçebileceğinize karar vermemiz gerektiği ile başlamıştım ve kurumsallaşmak isteyen işletme sahiplerinin kontrolü ellerinde tutma isteklerinden vazgeçmeleri gerektiğini belirtmiştim.
Şimdi gelelim ikinci vazgeçmeniz gereken konuya; çocuklarınız..
Üniversitede yıllarca ailelerinin şirketlerinde çalışmak üzere eğitim almak zorunda kalan gençler gördüm. Mutsuz ve büyük baskı altında olan gençler. Okudukları bölümleri dahi aileleri belirlemiş, gelecekleri aileleri tarafından sanki stratejik bir plan gibi işlenmiş gençler. Sadece anne babasının kurmuş olduğu avukatlık bürosunu devam ettirmek için 4 yıl üst üste hukuk kazanmak üzere üniversite sınavına giren çocuk gördüm. Kendisine “peki sen ne olmak isterdin” diye sorduğumda “bilgisayar yazılımcısı olmak isterdim” dedi. Şimdi bu çocuk diyelim ki hukuk fakültesini kazandı. Hepimizin bildiği üzere hukuk oldukça zor bir bölümdür. Şimdi biz bu zor bölümü zorla kazanmış bir çocuktan nasıl başarı bekleriz? Hadi diyelim ki bir şekilde bitirdi, avukat oldu ve ailesinin bürosunu devir aldı. Bu çocuktan bu işi büyütmesi veya kurumsallaştırmasını bekleyebilir miyiz? Bu avukatlık bürosu kurumsallaşmadığında biz buna kader ya da nasip diyebilir miyiz?
Siz hangisini yaptınız?
Babanızın yolundan mı gittiniz yoksa kendi yolunuzu mu çizdiniz? Siz kendi seçiminizi babanızın işini devam ettirmek olarak yapmış olabilirsiniz, bu sizin seçiminizdi. Demek ki sizi daha çok mutlu edecek daha çok heyecanlandıracak başka bir şey yokmuş, ya da vardı da siz ailenizi bu konuda ikna edemediniz. Ya da ikna etmeyi denemediniz.
Ya da siz seçiminizi sizi mutlu edecek işten yana mı yaptınız? Peki neden aynı şansı çocuğunuza vermiyorsunuz? Evet sizin çocuğunuz ama lütfen kabul edin o sizden bambaşka bir birey.
Lütfen artık çocuklarınızın peşlerini bırakın. Onların geleceklerine müdahale etmeyin. Bırakın onlar kendi yollarını çizsinler. Bu yolda onlar için yapabileceğiniz en iyi şey her fırsatta onların arkasında olmak ve onları yüreklendirmektir sadece.
Çocuklarınıza, ailenize ve ülkemize yapacağımız en büyük kötülük; çocuklarımızın hayatını, sevmedikleri bir işi yapmak zorunda kalarak geçirmelerine sebep olmaktır. Sokakta mutsuz dolaşan insanlara yeni bir insan daha eklenecek hepsi bu. Titrinin avukat olması neyi değiştirir ki? Hatta böyle insanların bir titre sahip olmaları çok daha kötüdür. İşlerini yaparken yüreğini katmayan insanlardan vicdan, merhamet bekleyemeyiz. İşini sevmeyen bir doktordan şifa bulmak veya bir hakimden adalet beklemek mümkün müdür?
Bırakın çocuklarınız sevdikleri işleri yapsınlar, merhametsiz doktorlara, adaletsiz hakimlere, kendine faydası olmayan öğretmen ya da mühendislere ihtiyacımız yok.
Emin olun şirketinizin geleceği onların elinde değil, sizin elinizde. Çocuklarınızın geleceği konusunda gösterdiğiniz vizyonu şirketlerinizi geliştirmek için gösterin. Süreç ve sistemlerinizi oluştururken kendinize bağımlı bir yapı kurarsanız siz de kendinizi çocuğunuza bağımlı hissedersiniz. Küçük bir şirket olmanız küçük düşünmenizi gerektirmez. Büyük düşünün. Elmaya baktığınızda bir meyve değil elma bahçesi görün. Bir bakkal işletiyorsanız bile marketler zinciri yönetiyormuşsunuz gibi sisteminizi geliştirin. İşiniz her ne olursa olsun sevgiyle yapılırsa büyür.
İçinde sevgi barındırmayan hiçbir şey başarıya ulaşamaz.
Sevgilerimle, Dr. A. Ahu GÜZEL GEZER
YORUMLAR