Bazı şarkılar vardır ve siz sadece sözleri için dinlersiniz. Belki defalarca. Çoğu kez içinde hüzün barındırır böylesi. Bazen öfke, bazen de coşku.
Bazılarını melodisi için dinlersiniz. Veyahut yorumcu o kadar güzel bir sese sahiptir ki sadece ses tınısı bile sizi alıp götürür. Örneğin böylesi bir ses beni çocukluğumdan bu güne taşıyan Demis Roussos'dur. Bıkmadan defalarca dinleyebilirim. Sözlerinin yarısını anlar, yarsını anlamam ama ben dinlerken kendi sözlerimi yazarım zaten. Her seferinde başka sözler dizilir o an ki ruh halime göre.
Bazende hem sözleri, hem bestesi ve icra edeni bir saç ayağı gibi kalbinize cuk diye oturur. İşte bunlardan biri Mehmet Erdem ve şarkısı Hakim Bey. İşte içinden bir dörtlük.
Sussan olmuyor, susmasan olmaz
Dil dursa hâkim bey tende can durmaz
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma, tek durmaz.
Şimdi diyeceksiniz iyi hoş da bende severim bu şarkıyı veya benim favorim değil. Elbette tercih meselesi. Beni asıl bu şarkıda düşündüren nedir biliyor musunuz?
Susmak! veya Susmamak!
Yaşamınız boyunca sayısız önemli sizi zora sokan, kararsız bırakan, taraf olmanız gereken, korktuğunuz, yüzleşemediğiniz, utandığınız, kendinizi hazır hissetmediğiniz, haklı olsanız bile geri planda durduğunuz ve benzer durumlarda susmam mı, yoksa susmasam mı ikilemi olur ve bu sizi hayli yorar. Çünkü çok kritik bir nokta vardır. Bu noktayı idrak etmek hani öyle kolay da değildir.
Açıkcası ben çoğunlukla "Sükut altındır" ifadesine itibar ederim. Duygu ve düşüncelerimi nadasa bırakırım. Genelde bu şekilde çok da sıkıntı yaşamamışımdır.
Demlenmeyen çay kıvam alır mı? Duygu ve düşünceler de öyle...
İçinizden geçenleri hisseder gibiyim.
"Ama ben haklıyım, susarsam suçluyum da susuyorum sanırlar, niye susayım?, ama o /onlar beni çok üzdü,..." Böylesi durumlarda bile susmanız sizin kifayetsiz olduğunuzu, çaresiz olduğunu ifade etmez. Bilakis çok da haklısınızdır. İşte burada erdemli olmak devreye girer.
İsteyen istediğini düşünebilir. Herkesi ikna etme, inandırma, fikrinizi, eyleminizi kabul ettirmeniz mümkün değildir. Zaten bu doğaya aykırıdır.
İşte bu durumda karşı taraf susmanızdan çok şey anlıyorsa sizinle demektir. Yok değilse zaten size ait değildir. Kaldı ki davası sizinle değil, kendi iledir. Nasıl çetin bir savaş içindedir ki sormayın gitsin.
İyi de bir iki üç tıp diye susulmuyor elbet. Hatta susmak konuşmaktan daha zor. İçsel fırtınanızı sakinleştirmek sizin kişisel anlamda ne kadar yol aldığınıza bağlı. Kalbinizden geçenleri aklınızın süzgecinden geçirmek ilk adım bence. Arada bu süzgeçte kalan tortuları temizlemekte...
Elbette susmak çoğu zaman doğru bir davranış olarak görülse de bazı zamanlar karşınızdakiler konuşmaya değer kişiler olur. Zaten onu hissedersiniz. Size karşı saldırgan olmayan, zarafet içeren, en önemlisi anlamaya niyetli ise susmamak, saygı çerçevesinde uzlaşmak da olması gerekendir.
Bu bağlamda şu da bir gerçek ki kimse kimsenin düşünce ve duygu yapısında olmak zorunda değildir. Yaşamsal özel alanını sorgulayamaz. Görünmeyen ama tatlı bir mesafe olmalıdır. Ayrıca bu mesafe her tür ilişki için geçerlidir.
Lafın özü, sözün sonu şudur ki susmak veya susmamak bıçak sırtı gibidir. Madalyonun diğer yüzünü göremezsiniz ama yaşamda bir miktar doğru yol aldıysanız kestirirsiniz.
Hani dedim ya haklıyım, niye susayım ki, o kendini haklı sayar diye hayıflanırsınız ya hiç endişe etmeyin, kul kulu bilmez ise şah damarı kadar yakınınızda ALLAH var.
Sevgiyle kalın, esen kalın sevgili okurlar...
Belgin Koçer
YORUMLAR