Merhaba Sevgili Okurlarım,
Hepimiz yeni bir yıla girerken, kendimize yeni sözler veriyoruz, yeni hedefler koyuyoruz, belki de geride bıraktığımız yılı unutup yeni bir sayfa açmak istiyoruz. Eminim ki, 2020 yılına girerken de hepimizin yepyeni umutları ve hayalleri vardı. Ama işler hiç umduğumuz gibi gitmedi…
Hayatımız her zamanki gibi bir koşuşturma içinde geçerken hiç ummadığımız bir virüs bütün dünyayı etkiledi. Belki de böyle bir şeyi sadece filmlerde, dizilerde görmüştük ya da kitaplarda okumuştuk şimdiye kadar. Başlarda durumun ciddiyetine varamasak da sonrasında bizi hiç de alışık olmadığımız bir hayat karşıladı. Sokağa çıkma yasakları, maske zorunluluğu, okulların ve iş yerlerinin kapanması… Her gün artan vaka sayıları ve ölümler, insanları gönüllü(!) karantinaya itti. Belki bunaldık belki sıkıldık ama bu dönemin aslında bize çok şey kattığını da düşünüyorum.
Ne kadar iyi bir hayatımız olsa da hayatımızın belli bir kısmından ya da döneminden hepimiz şikayetçiydik. Belki işimizden, okulumuzdan, daha çok sosyalleşememekten, daha fazla paramızın olmamasından, belki de ailemizden… Hepimiz evlerimizde hayatımızı gözden geçirmeye başladık. Gerçekten hayatımız bu kadar kötü müydü yoksa biz mi kıymetini bilemedik? En son ne zaman hayatımızın koşuşturmasını, kendi dertlerimizi, yarışlarımızı, hatta elimizdeki telefonu bırakıp ailemizle verimli vakit geçirmiştik? Ya da en son ne zaman sabah uyanıp bütün günü kendimize ayırabildik?
Bu virüs bize yapamadığımız her şey için zaman, kıymetini bilmediğimiz her şey için de düşünme fırsatı verdi. Tabii bu dönemde de popüler kültürün bize dayatmış olduğu şeyler olmadı mı? Elbette oldu. Herkes evlerinde zaman geçirmek için mutfağa girdi. Kahve ve tatlı challengeları, ev yapımı pizza çılgınlığı… Ama bu etkinlikler en azından normal zamanda yapılan yarışlardan daha masum ve verimli yarışlardı.
Bu süreçte en çok duyduğumuz sözlerden biri de “hepimiz aynı gemideyiz” oldu. Maalesef hiçbir dönemde olmadığı gibi bu dönemde de hepimiz aynı gemide değildik. Çalışmak zorunda olup gecekonduda yaşayan insanlarla, maddi kaygısı olmayan bahçeli, havuzlu villalarda yaşayan insanların karantinası bir olmadı. Anlayacağınız, herkesin hayatı maalesef eve sığmadı. Aynı zamanda kendisinde, ailesinde ya da yakın çevresinde Covid-19 çıkan insanlarla, sadece sürekli evde olduğundan dolayı bunalan insanların sıkıntısı da bir olmadı. İşte virüs tam da bize bunu düşünme fırsatı verdi. Sürekli sosyal medyada süslenmiş hayatlara bakıp hayıflanmak yerine başımızı biraz kaldırıp başka hayatlara bakabilirsek kendi hayatımızın güzelliklerine teşekkür edebilirdik.
Sosyal medyada bu süreçte de mutlu aile tabloları, etkinlik, spor ve daha bir sürü şeyin dayatılması devam etti. Sadece boş boş yatmak isteyen insanlar, kitap okumadığı, dizi izlemediği için suçlu hissettirildi. Ama hep şu unutuluyor: Biz bir sürü değiliz, aynı şeyleri yapmak zorunda ve onlardan zevk almak zorunda da değiliz. Belki bu süreci sadece yatıp televizyon izleyerek geçiren bir insanın uzun zamandır buna çok ihtiyacı vardı. Belki de çok yoğun çalışan bir insandı ve bunu yapmayı çok özlemişti. Ama maalesef sosyal medya öyle bir mecra ki hepimizi aynı şeyi yapmak zorunda hissettiriyor. Madem herkes paylaştığı hikayelerdeki kadar ailesiyle harika vakit geçiriyor, neden pandemi sürecinde kadına şiddet ve boşanmalar arttı? Hepimiz bu kadar mutluysak bunları kim yaşıyor?
Her zaman dediğim gibi, hiçbirimiz sevgilisiyle, ailesiyle kavga ederken ya da ağlarken bunu sosyal medya hesabında paylaşmıyor. Ya da paramız yokken, bir yere gidemiyorken bunu paylaşmıyoruz. Hepimiz en güzel anlarımızı, gittiğimiz en güzel yerleri, yediğimiz en güzel yemekleri paylaşıyoruz. Bunu yapmanın kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Sadece en azından bu süreçte kendimizden daha güzel şeyler paylaşan, bakın yaşayan demiyorum paylaşan insanların hayatını görüp kendi hayatımızı sorgulamak yerine kendi hayatımızı sadece kendi hayatımız üzerinden sorgulamalıyız.
Doğa bize bunun için upuzun bir zaman verdi. Dilersek geçmişimizdeki hatalarımızı düşünebiliriz, kendimizi affedebiliriz, yeni kararlar alabiliriz. Dilersek de sadece yatıp dinlenebiliriz. Herkesin ihtiyacı ve motivasyonu başkadır. Sosyal medyada yarattığımız imaj, ihtiyaçlarımızdan ve motivasyonumuzdan önemli değildir.
Elbette çok zor bir süreç, hepimiz geçim sıkıntısı yaşıyoruz. Hatta bazılarımız sağlığını kaybetti. Ancak hiçbir kötü koşul sonsuza dek sürmez. Bugünleri geride bıraktığımızda, normal hayatımıza mental olarak en sağlıklı şekilde dönebilmemiz için, hayatımızdaki olumlu koşullar üzerinde odaklanmalıyız ve asla umutsuzluğa kapılmamalıyız. 2021’e girerken, sahip olduğumuz güzel şeyleri düşünüp, moralimizi yüksek tutalım. Her şeyin güzel olacağına ben inanıyorum. Siz de inanın. Unutmayın ki inanmak, başarmanın yarısıdır. Hepinize sağlıklı ve sevgi dolu bir yıl diliyorum…
Bana gazetesinde yer veren, Gazetem İzmir İmtiyaz Sahibi Salih Erkek’e teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bundan sonra her hafta sizlerle olacağım. Tekrardan mutlu yıllar diliyorum. Her şey hayal ettiğinizden çok daha güzel olsun.
Görüşmek üzere…
YORUMLAR