Ben, üç yıl, yüzden fazla ķişiyle, milyonlar harcayarak, onkoloji hastası çocuklarımızı yaşatmak için çırpınmış bir anneyim.
Şimdilerde gün geçmiyor ki; yedi sekiz yaşında çocuklarınıza taciz, tecavüz haberleri okumadığım...
Ben, bu kültürün, bu zihniyetin, bu tarzın, bu düşüncenin, bu vahşeti gören, bilen, göz yuman, sebep olan, içinde olan, susan, savunan, bulaşan hangi mahlukat varsa onlardan değilim. Olmadim. Olmayacagim. Ne atalarımızda ne de yaşadıklarımızda bu var!
İnsanoğlu yumurtadan çıkmaz.
Kanunlar, çocuğu, aile çatısı altında, anne ve babanın kimliği ve velayetiyle, okulda "Devlet Babasıyla" hem koruyarak, hem de eğiterek topluma faydalı bir birey olarak yetiştirmeyi hedeflemeli.
Yaşamın temel amacı soyumuzu sürdürmekse eğer...
Çocuğu sağlıklı, mutlu ve yararlı bir birey olarak yetiştirmek midir misyonumuz?
Yoksa sapıkça, hastalıklı insan kılıklı mahlukatların işkencesine susarak karanlığa varmak mıdır vizyonumuz?
"Bildiğini söylemeyen dilsiz şeytandır." Der Hz. Ali
Şimdi yazdıklarımı okuyorsanız, doğurmadığımız bir başka çocuğumuzun, bir yerlerde, kapalı kapılar ardında, tecavüze uğrayışına göz yumuyor olduğumuzu anlamış olmalısınız.
Biliyorsak, engelleyemiyorsak ebeveyn olmak niye? Niye yaşıyoruz?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü...
Kendisinin ve çocuğunun hakkını koruyamayan kadın...
Bunu yapan eş, abi, dayı, amca, dede, komşu, öğretmen ve sayabileceğimiz nice olmamış erkek...
Bütün bunları doğuran, yetiştiren bir anne... Bir kadın!
Kadın! Kutlu olsun yaptıkların ya da yapmadıkların(!)
YORUMLAR