UZUN YÜRÜYÜŞ
Derya TÜZEN

Derya TÜZEN

Bence...

UZUN YÜRÜYÜŞ

20 Haziran 2017 - 10:07

Kent soylu yaşamı içselleştirmek uzun bir yolculuk, zor bir yürüyüştür.
Göç almadan, bölgesel kalkınma planları ve kişinin kendini gerçekleştirebileceği makro eğitim politikaları ile yüksek teknoloji tabanlı inovatif insan yetiştirme hedefleriniz varsa ki; bugün kalkınmış ülkeler hedeflerine bu bakış açısı ile ulaştılar… Hiç durmadan çalışarak, geleneksel etik değerleri koruyarak büyürken, aynı anda kalkınma yolunu da açabilir toplum. ‘Kalkınma’ deyince uzun yolu bir hayli kat etmişsinizdir. Kalkınma, rakamsal ekonomik büyüme ardından gelen kalitesel gelişimdir.
AB’nin katılım sürecinde en önemli üç kriteri de kalkınma ile ilgilidir. ‘Kopenhag Kriterleri’ adıyla bilinen beklentiler:
1- Siyasi kriter: Hukukun üstünlüğü, tüm azınlıkların eşit hakları olması ve korunma garantisi,
2- Ekonomik kriter: Pazar ekonomisinin işlerliğinin iç ya da dış piyasalardan gelecek ani etki ve rekabet baskısına karşı koyabilme kapasitesine sahip olma,
3- AB’nin tüm yolculuğu boyunca aldığı kararları; müktesebatını kabul etmesi, uygun olması hali.
Ayrıca bugün, Türkiye’nin AKPM (Avrupa Konseyi Parlementer Meclis) ‘nin yeniden siyasi izlemeye alma kararının gerekçesi de burada yatmaktadır.
Demokrasi, adalet, eğitim, sağlık, güvenlik, bölüşüm gibi fırsat eşitliği gerektiren bir süreci içselleştirebilme yürüyüşüdür kalkınma yolu.
Ekonomide ‘Tam istihdam’ önemli bir hedeftir. Herkesin işi olması; işsizliğin olmaması anlamına gelir. Lakin ‘Etkin istihdam’ da tam istihdam kadar önemlidir. Herkesin doğuştan getirdiği yeteneklerine göre en iyi eğitim ve planlamayla, kendini en yüksek artı değer yaratacak hale taşıması, kendini gerçekleştirebilme ortamı bulmasıdır. Bunun sonucunda toplum üretebileceği en yüksek sayıda ve miktarda, katma değeri yüksek mallar üretebilecek, uluslararası piyasalarda yer bulacak, dış ticareti GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla)’yı artıya taşıyacaktır. Bu ülkede refah artışı demektir.
Çocukların bir kısmının uluslararası okullarda dünya vatandaşı kalitesinde yetiştiği, bir kısmının kolejlerde, bir kısmının imam yetiştiren okullarda eğitim gördüğü ülkemize bir sorum var:
Eğer bunlardan biri doğru ise, diğer okullar neden var?
Amacımız etkin istihdamda herkesin en iyi, ardından da toplumun en iyi olduğu optimum emek bileşenini yaratmak ise amaç… Bu seçeneklerden birileri doğru, birileri de eksik ya da yanlış olmalı.
1453’ te Fatih, İstanbul’u fetih ettiğinde, Avrupa matbaayı aktif kullanarak önce Rönesans ardından reform ile gelişimini; kalkınma sürecini sürdürdü. Bize yaklaşık 270 yıl sonra gelen matbaa hala tüm çocuklara, tüm kitapları eşit fırsatlarda okuma hakkı tanımayan okullarda eğitime(!) devam ediyor.

ABD kuruluş aşaması ve AB oluşumu öncesi, İngiltere’nin sömürge anlayışıyla, kraliyet ailesiyle yıllarca mücadele ederek; ‘ Londra çay partisi’ adıyla tarihe geçen yüksek vergi ve parlamentoda yetersiz temsile karşı dik duruşuyla Batı, bugünkü durumuna çok uzun yıllarda süren uğraşlarla geldi. Demokrasi öyle kolay içselleştirilemiyor…
Şimdilerde CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, elinde ‘Adalet ’ yazan bir döviz ile sokaklara döküldü.
Sonucu, haberleri, dünya basını ile hep birlikte göreceğiz:
Kalabalıklar ‘Adalet istiyoruz!’ diyerek kalkınma yoluna mı düşecek?
Yoksa yine bir yafta ile bu süreç bir başka bahara mı kalacak?
Çok yakında Türkiye 150 yıllık kent soylu yaşamı isteme, içselleştirme sürecinde nerede kaldığını gösterecek.
Tüm toplumlar layık olduğu gibi yönetildiler ve yönetilmeye devam edecek…

YORUMLAR

  • 0 Yorum