Bilmek ve öğrenmek insanoğlunun en temel içgüdüsüdür.
Bunu kullanarak gelişir.
Allah insanı ve hayvanları böyle yaratmış.
Ama kimilerimiz bir faydası olmayan şeyleri öğrenerek bu temel becerisini kullanıyor. Hatta başkalarına zarar vermek için bile bunu yapıyor.
En zararsızı da “Dedikoduculukta” profesyonelleşiyor.
Tabiiki bu dediklerim kadınlara özgü bir meziyet değil hemen sevinmeyin hemcinslerim..
Bu dediklerimi kadınlar yönünde daha fazla var diye düşünüyorsanız görüyorsanız, bence yanılıyorsunuz.
Bazı erkekler, bu konuda kadınların pabucunu dama atacak kadar bu işte kendini geliştiriyor (!).
Fersah fersah öndeler yani.
Kimileri uzay cisimlerini milyonlarca ışık yılı uzaklarda hangi gezegen var, özelliği neler v.s. araştırarak bu doğuştan gelen özelliğini kullanarak öğreniyor, araştırıyor. Bazıları bilmem kaç yüz çeşit bakteri, mikrop var diye inceliyor.
Bir kısmı kelebeklerin kaç türü var, hangi bölgelerde yaşarlar, yaşam öyküleri neler.. bunları inceliyor.
Ama bizim toplumumuzda maalesef ki dedikodudan başka birşey üretilmiyor.
Başka toplumlar ,
hangi ülkenin tüm hayat damarlarını sömüreyim tekniklerini geliştirip uygulamanın gayesini güdüyor.
Kısacası anlatmak istediğim şudur ki..
iyi ya da kötü yönde kullanılsa bile her iki zümre; şer ve erdem taraflarının ortak özellikleri
“Bilme merakı”.
Ama farkındaysanız hiç “kendini bilme” eğiliminden, yaklaşımından bahsetmedim.
Böyle insanlar,
kendini arayanlar yok mu?
Elbette var.
Ama sayıları oldukça az.
Az ki dünyanın dengesi, kaçmış durumda.
Mukaddes kitabın ilk emri / hecesi
“OKU”. der..
Ama ne için oku..??
Asıl maksat ne?
Canlı cansız tüm varlıkların yararına olacak bir fayda sağlamayacaksan.. neden yaratıldın ki sen..?
Elbette bunu yapmak için öncelikle kendini bilmelisin.
Bilmez isen ne olur? Beyhude bir hayat olur.Boşu boşuna, geçirilmiş bir ömür.
Kim bu dünyadan virgül kadar kıymeti olmadan, bir "Hoş sadâ" bırakmadan göçmek ister?
Soruyorum sizlere..
İnsanın bilmediğini bilmesi önemli bir meziyet. Bu bilinç, kişinin ayağını yere sağlam basması, eksiklerini gidermesi için yeni şeyler öğrenmesi demek.
Öğrendiklerini pratiğe dökmek, bilmediklerini tespit için bir anlamda oto kontrol reflekslerini kaybetmemesi çok önemli bir prensiptir.
Ayrıca kişinin “Haddini bilmesi” için de önemli bir düsturdur.
Kişinin bilmediklerinden ziyade, biliyormuş gibi yapması kendisi için daha büyük bir tehlike..
“Zamansız öten horozun başına ne geldiğini hepimiz biliyoruz.”
Gönlüne koyduğunu akıl filtresinden geçirmeyenlerin, sıklıkla baltayı taşa vurması kaçınılmaz bir sonuçtur.
Her hissedip düşündüğümüzü söylemek, belaya, probleme davetiye çıkarmaktır.
Bazen etrafımızda rastlarız,
Aklına estikçe konuşan, konuştuklarının verdiği zararların bedelini ağır ödeyen çok akıllı insanlar.
Her doğru her yerde konuşulur mu hiç..? Önünü ardını düşünmeden söyleyenlere
(Alfred Kilmer )
Der ki..
“İstediğini söyleyen, istemediğini işitir”
Tıpkı bizim o meşhur; “Ne doğrarsan çanağına, o gelir kaşığına” sözünde belirttiği gibi,
Etki tepkiyi / Tepki de etkiyi oluşturur.
Zaten öfke halinde söylenecek sözler mızrak gibidir,yaralar. Normalinde yaralar iyileşir.
Ama bahsettiğim yaralama“Gönülde”olduğundan o hep kanar.
Bunu iyileştirmek ancak “samimice” yapılan özürdür.
Tabiiki de bütün bu sıkıntılara girmektense söyleyeceklerimizi hassasiyetle ölçüp tartmak, kime ne diyeceğimizi ne zaman ve nasıl söyleyeceğimizi düşünmek daha akıllıca değil mi?
Hayırlı, sağlıklı ve huzurlu Pazarlar
iyi tatiller diliyorum.
UZMAN EĞİTİMCİ PSİKOLOG
ERDAL ATAKLI
YORUMLAR