Ağbim yazmış; Orhan Ağbim...
Tüm naifliğiyle, yufka yürekliliğiyle ''Filistin'de şeker bayramında şeker toplayacak çocuk kalmadı'' diyor...
İçim burkuldu, gözlerimde yaşlar süzülüverdi yanağıma doğru...
Dudaklarım titriyor, yüreğimde sanki kor yığını var, yanıyor, hiç durmadan yanıyor.
Gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı, kurşun ağırlığı gözlerimde.
Televizyonda Filistin'li çocukların biraz sonra cennete uçmaya hazır bedenleri geliyor ekrana..
Esma; dokuz yaşında Gazze'li yetim yavrucak. Bedeninde 48 kurşun yarası, yüzünde tatlı bir tebessüm, şehadete ermenin huzuru var sanki kapkara gözlerinde...
Diğer yanda 7 yaşındaki Muhammed Hamada; bembeyaz bedeninde kanlar süzülüyor.
36 mermi girmiş o küçücük bedene, biri tam alnının ortasından. 7 yaşında O'da yürümüş Hakka yiğitçe. Ve daha nice masum çocuk Filistin'de yamyam İsrail'in kurşunlarına yakalanmışlar bir oyun parkında; tüm çağdaş dünyanın gözlerinin önünde...
Bir Filistin'li çocuğun şiir tadında kaleme aldığı bir mektup geliyor aklıma. Bir yandan okuyorum bir yandan ağlıyorum.
Şimdi sizlere aktarıyorum o satırları...
''Kenarlarında renkli çiçekler olan mektup kağıtlarına yazmak isterdim.
Kelebek kanatları boyamayı, kuşların ötüşünü dinlemeyi,hatta uçurtma uçurmayı ben de öğrenebilirdim.
Mektubumun kenarlarına renkli çiçekler çizemedim.
Kelebek kanatlarını boyamayı, kuşların ötüşünü dinlemeyi, uçurtma uçurmayı beceremedim.
Bağışlayın beni!
Resim çizmeyi, çiçek boyamayı, kelebek kanatlarını okşamayı sevmediğimden değil.
Ben, top ateşleri, bomba gürültüleri arasında doğdum.
Yaşım 13.
Ninniler yerine, makinelilerin takırtılarıyla büyüdüm.
Renklerden ilk önce kan kırmızısını tanıdım.
Çiçeklerden önce ölülerin arasında dolandım.
Kelebeklerle hiç saklambaç oynayamadım.
Üç yaşımdayken en büyük abimi, sekizimdeyken ortancayı kaybettim.
Babamı ellerini bağlayarak götürdüklerinde dokuzundaydım.
Gömdüğümüzde onumda.
Ablam 15'inde terk etti evi.
15 inde kızlar okula gider. 17'sinde dantel örer. Çeyiz sandığı düzer.
Bizim burada 15'inde kızlar savaşa gider.
Seçme hakkı tanımaz İsrail zorbası.
Ya evinde oturup ölümü bekleyeceksin. Ha bugün ha yarın diye diye yaşarken öleceksin.
Ölümlerin ateşinden sesleniyorum size duyuyormusunuz?
Filistin'im ben anlıyor musunuz?
Ama yine de yaşıyorum iste.
Çünkü kanlı topraklarda büyürken yaşamayı, çiçek boyamayı değilse de mezar taşlarında çiçek büyütmeyi, kelebek kovalamayı değil ama, tüfek tutmayı öğrendik.
Bu kadar nefret, bu kadar acı arasında yaşamayı, karanlıklar arasından güneşe bakmayı öğrendik.
Onun için kocaman ve karadır gözlerimiz.
Onun için hala sımsıcaktır, düşmana tas atarken nasırlaşan minik ellerimiz.
Sokak aralarında mermi kovanlarından oyuncak yaptık.
Patlamamış el bombaları topladık.
Mayınların üstünde sek sek oynadık.
Evimizi yıktılar dün, mahallemizi yaktılar.
Mermi kovanlarıyla misket oynarken üzerimize bombalar attılar.
Üç arkadaşım can verdi. Üç küçük çocuk.
Bağışlayın beni kurtaramadım!
Sarkmıştı omzumdan aşağı kanlı kolum, uzatamadım.
Elim düştü yere, kolum çaresiz, kanlarımız karıştı birbirine.
İste orada kankardeş olduk biz.
Gözlerim karardı önce. Başım döndü.
Ama uyumak istemiyorum.
Uyursam arkadaşlarım bu dünyadan göçer diye korkuyorum.
Bağışlayın beni!
Tutamadım kendimi. Yapıştıramadım alnıma açık dursunlar diye gözbebeklerimi
Yaşım 13.
Burada çocuklar çocuk olmaz, bebeler bile yasamak için beşikten siper yapar.
Çünkü İsrail denilen zorbanın Amerikan bombaları, beşikleri bile mezar yapar.
Ölümlerin içinden büyüyorum.
MİNİCİK YÜREĞİMLE ATEŞLERİN ARASINDAN ÖFKEYLE GELİYORUM.
DUDAKLARIMDAN DÖKÜLEN ÖZGÜRLÜK TÜRKÜLERİNİ DUYUYOR MUSUNUZ?''
Daha da bir şey yazamıyorum...
Sanki mürekkepler kurudu, kalemler yazmaz oldu.
Gelin bu yazıyı okuduktan sonra birer Fatiha gönderelim Filistin'li şehadete koşan cennet yüzlü çocuklara...
NOT: Hak-İş Sendikasının koruduğu, maaş verdiği tecvüzcüyü bu hafta yazacağım...Görüşmek üzere..
YORUMLAR