Siyasetle uğraşan herkesin iyi bilmesi gereken temel bir kural vardır; bir partinin iktidardan gitmesi için o partinin yıpranması, güvenilirliği kaybetmesi yetmez. Geniş kitlelerin, o gittiğinde yerine gelecek olanın ülkeyi gidenden daha iyi yöneteceğine inanması gerekir. Zira, toplumların ana gövdesi hiçbir zaman 50-100 kişilik marjinal sol örgütlerin tuzu kuruluğuyla "yeter ki bu yıkılsın, gerisi tufan olsa da" demez. CHP bu temel kuralı bilmezmiş gibi davranıyor. O yüzden de 17 Aralık'tan bu yana ortaya atılan bunca iddianın bu iktidarı neden hâlâ götürmediğine, seçimlerde bile götürüp götürmeyeceğinin ortada olmasına şaşıp kalıyor.
Oysa ortada şaşacak bir şey yok. CHP geniş kitleleri kendi iktidara gelirse daha iyi yöneteceğine, daha iyi bir Türkiye yaratacağına asla inandıramıyor. Rakibini kötülemek, sanal korkular, takıntı derecesinde antipatiler yaratmak yetiyor ona. 28 Şubat döneminde kullandığı tek silah "Şeriat gelecek, laiklik gidecek “ti. Sırtını askeri vesayetçilere dayayıp kitleleri şeriatla korkutup yanına çekmeye çalıştı. AK Parti iktidara geldiğinden bu yana yaşanan bütün seçimlerde kendi tezleriyle ortaya çıkıp oy istemek yerine, yine malum "Türkiye dincileşiyor, otoriterleşiyor" gibi klişelere sığındı. Bugün de aynı şeyi yapıyor. Otonom yapının kendisine sunduğu "yolsuzluk" malzemelerine dört elle sarılıp iktidara saldırıyor. Bütün stratejisini "iktidarın meşruiyetini kaybettiği" tezi üzerine kuruyor. Başka deyişle yeni bir meşruiyet krizine oynuyor. Ama yine ağzını açıp da, kendi gelirse ne yapacağını, nasıl bir Türkiye vadettiğini söyleme zahmetine katlanmıyor. Zaman zaman dile getirilen "Hukukun üstünlüğünü kuracağız, demokrasiyi tam olarak yerleştireceğiz, temiz toplumu yaratacağız" türü şeyler de 23 Nisanlarda Başbakan kürsüsüne oturtulan çocukların söylediklerinden pek farklı değil.
O zaman da şunu düşünüyor insanlar: CHP gelirse çözüm süreci ne olacak? Yeniden kan akmaya mı başlayacak? MHP'yle el ele verip eski devlet politikalarını rücu mu edecekler? Süheyl Batum-Birgül Ayman Güler kanadıyla hiçbir zaman politik-ideolojik bir hesaplaşmaya girmeyen Kılıçdaroğlu yönetimi iktidar koltuğuna oturduğunda şimdi yumuşatmaya çalıştığı laiklik anlayışını yeniden sertleştiriverirse halimiz nice olacak? Muhalefet dönemi boyunca HES'lerden AVM'lere, gökdelenlere, kentsel dönüşüm projelerinden yeni köprülere ve havaalanlarına kadar her şeye karşı çıkmayı refleks haline getirmiş bu parti iktidara gelirse başlatılan bütün bu büyük projeler ne olacak? CHP içinde nükleer santral taraftarları mı, karşıtları mı galip gelecek? Büyüyen Türkiye yeniden pörsüyüp içe doğru çökmeye başlarsa, susuz elektriksiz, sana yağsız günler geri gelirse ne olacak? Bu soruların hiçbirinin cevabını bilmiyoruz. Eğer AK Parti'nin karşısında planı programı olan, güven veren bir muhalefet partisi olsaydı, içinden geçeceğimiz bu üç seçimli dönem ülkenin geleceği açısından son derece kritik bir döneme dönüşmezdi. Hepimiz bilirdik ki, AK Parti iktidarı kaybetse bile, bir boşluk doğmayacak. Onun kaybettiği oylar muhalefete akacak ve Türkiye farklı bir partiyle, siyasi istikrar içinde yoluna devam edecek. Ama bugünkü koşullarda, iktidar partisinden uzaklaşan kitleler açısından ortada başka bir alternatif olmadığı için, iktidar yıpranmasının daha ileri boyutlara ulaşması, hele hele CHP'nin istediği gibi bir "meşruiyet krizi"nin yaratılması, yeni bir istikrara değil, tehlikeli bir istikrarsızlık dönemine kapı açıyor. Böyle bir kapı açıldı mı, o kapıdan yerli-yabancı kimlerin sızabileceğini; hangi provokasyon unsurlarının devreye girebileceğini, Türkiye'nin malum fay hatlarının nasıl harekete geçirilebileceğini düşünmek bile korkutucu...
YORUMLAR