1)Milliyetçi-muhafazakar dünya görüşüne sahip biri olarak uzun süredir BDP'den HDP'ye(Halkların Demokrasi Partisi) dönüşen siyasal oluşumu yakından takip etmeye çalışıyorum.
Ülke siyaseti ve demokrasimiz açısından HDP'nin siyasal kültürümüze katkıda bulunacağından ümidim gün geçtikçe daha da artıyor.
Şunu ifade etmeliyimki, HDP daha önce ki aynı kaynaktan beslenen partiler gibi sadece Kürtçü bir parti görünümünü vermiyor.
Bu ülkede kendini solcu, demokrat, Kürt, Alevi, eşcinsel yani mevcut sistemle kavgalı görünen kim varsa ifade edebilecekleri bir siyasal çatı olarak HDP logosunun altında bir birliktelik söz konusu.
Buda demokrasi için bir kazanç. HDP, Kürt sorununun demokratik yollarla çözüleceğinin altını ısrarla ve kalın çizgilerle çizmeye çalışıyor.
Bu durum elbetteki eli kanlı PKK'yı, PKK'yı destekleyen dış ve iç kesimleri rahatsız etsede sorunun çözüm yolunun mevcut sistemle karşılıklı diyalog ve demokratik çözümden yana tavırla mümkün olabileceğini ısrarla parti sözcülerinden, eş başkanlarından duymak bu ülkeye sevdalı tüm yurttaşlar içinde sevindirici bir gelişmedir.
1989'da Berlin duvarının yıkılmasıyla ciddi anlamda bir travma yaşayan sol kesimler uzun zamandır toparlanmaya eşit, özgür ve adaletli bir toplum için yeni yollar ararken HDP gördüğümüz kadarı ile Türk Solu için bu arayışların merkezi olma şansını yakalamış durumda.
Toplumda yalnızca işçi sınıfının enerjisine değil, toplumu yöneten ceberrut devlet karşısında mağdur olmuş, mağdur olmaya devam eden bütün farklı “kimliklerin” içlerinde biriktirdikleri değişim “enerjisine” odaklanan bir bakış açısınında sol olduğu ve hatta çağımızın “sol”unun bu olduğu söylenebilir.
Bugünkü global dünyada sermayesiz bir dünya olmayacağını anlayan HDP çatısı altında buluşan sol çevreler bir yandan emek ve emekçiye kucak açarken sermayeyide bir öcü görme hastalalığından kurtulabilirlerse inanıyorum ki Türkiye'de solun tek adresi olabilirler.
Türkiye solu artık bu ülkenin en faşist partisi CHP kanburunu üzerinden atmaya çalışırken HDP 'ye büyük görevler düşüyor.
2)Aziz Kocaoğlu, malumunuz İzmir'i yönetmek için seçilmiş ama yönetemeyen ihtiyar adam.
Herkesle kavgalı.Partisiyle kavgalı,personeli ile kavgalı, seçmeni ile kavgalı, vali ile kavgalı daha da ötesi kendi ile kavgalı.
Ve güzel İzmir'im bu Başkanın kavgalarına rağmen köy görünümünden çıkmak için kıvranırken Başkan hala bu kentin gelişiminin önündeki en büyük engel.
Ne olur birileri bu Başkana bu kentte yapacağı en hayırlı işin beyaz eşya dükkanı önünde çayına tavla oynaması olduğunu söylesin.
3)Sendikaların asıl gayesi işçilerin haklarını hem işverene hem de iktidara karşı savunmaktır.
Bizdeki sendikalarda böyle bir anlayış yok.
Yalnız sendika yöneticileri hakkında şunu söyleyebilirim, başında oldukları sendikaları kendileri sömürmeleri yetmez gibi tecavüzcü puştlara da peşkeş çekerler madenci işçinin alınteri ile ödediği aidatları...
Nerden mi biliyorum?
22 Nisan 2012 günü sözde müslüman bir sendikanın mali müşaviri İzmir'de zavallı bir kızı daha önce facebooktan yazarak sendikada ve siyasette para ve makam kapılarını açacağını vadederek kaldığı otele davet eder. Sonrası malum kıza zorla tecavüz eder.
Kız kime ne anlatacak ki, anlatsa ailesi hem kendini hem bu puşt yaşlı sendikacıyı öldürecek. Kız durumu en yakın arkadaşına anlatır.
Arkadaşı tecavüz ile ilgili araştırmaya başlar. Başlarki aman Allah'ım bu şerefsiz adi, yaşlı, kel kafalı, kısa boylu sendika mali müşavirinin dosyası hayli kabarık. Devamı mı? Haftaya tüm detaylarıyla anlatacağım.
Sahi, Hak-İş Sendikası müminlerin sendikasıydı değil mi?
YORUMLAR