Her sabah tekrar nefes almaya uyandığımız, işimize gittiğimiz, sevgilimizle veya eşimizle görüşeceğimiz, dostlarımızla buluşup belki de yeni insanlar tanıyabileceğimiz 3 günlük dünyaya gözlerimizi açıyoruz.
Rutin hayatımız devam ederken neden her gün keşkeler ile zamanımızı, enerjimizi tüketiyoruz diye düşündünüz mü hiç?
Her gün kendini yenileyen dünyada keşkeyle başlayan cümlelerin nedense sonu bitmek tükenmek bilmiyor. Geçmiş, sadece bizim zamanımızdan, ömrümüzden çalar. Hayatın güzelliklerine karşı bizi kör eder.
Oysaki zaman durmuyor, saat her saniye daha da ilerliyor. Hayatın ta kendisi şimdiyken, çoğu insan kendisini geçmişinin karanlığında mahkûm olmaya hazırlıyor. Zaten bizi bitirende o keşkeler ya da gelecek korkuları değil midir?
Hiç kimse geleceğinde kötü olaylar yaşamak istemez. Çünkü iyi bir gelecek herkesin arzuladığı en doğal yaşam hakkıdır…
Oysaki gelecek sınırsız ve şimdi var olmayan bir zaman kavramıdır. Nitekim günümüzde çoğu insanda bu kaygı ve korkularla yaşar. Gerçekleşmemiş bir zaman için endişelenmek ne kadar doğru sizce?
“O olacak mı, kızımın ya başına bir şey gelirse, işe girecek mi, ya hastalanırsa” gibi daha nice korkular beynimizi bir virüs gibi sarar. Korkulardan bağımsız güzel bir geleceğin temeli ise şimdiyle başlar. Anı, zamanında yaşayarak problemsiz bir geleceği de aslında inşa etmeye başlamış olursunuz…
Hiç mi olumsuzluklar olmayacak hayatımızda? Tabi ki de olacak. Her gün şekerli çay içilmez veya tuzlu bir yemek olmadan her gün tatlıyla günü nasıl sonlandıramıyorsak işte hayatta böyle bir şey.
Geçmişte yaşadığımız her olay, acısıyla-tatlısıyla bize faydalı bir tecrübe olarak geri döner. Geçmişi tecrübe olarak gördüğümüzde ise, anı yaşar ve daha bilinçli kararlar veririz. Korkusuzca yaşamımızda ilerler ve gelecek endişelerimiz işte o an ortadan kaybolur…
İşin özü, aslında sadece bizizdir. İster geçmişle ah vah yanalım, ister korkularla hayatımızı çıkmaza sokalım, sonuçta her şeyi kendimiz yapıyoruz. Ama bunu bildiğimiz halde, yaşadığımız şimdiyi ya keşkelerle ya da ne olacaklarla yitiriyoruz.
Oysaki her günümüzü dünyada kalan son günümüzmüş gibi yaşamamız gerekir. Dünyada son gününüz olsaydı bugün neler yapardınız peki? İşte o an herkes telefonlara sarılır, sevdiklerini arar, sevdiklerinin yanına koşar. İşte tam da olay bu…
İllaki başımıza bir kıyamet mi gelmesi gerekir? Dün geçmişte kaldı ve dünü değiştirmek gibi bir şansımız kalmıyor. Ama anı doyasıya yaşayarak ve şimdi harekete geçerek geçmişin esaretinden kurtulun, telafi edin ve bırakın gelecek kendiliğinden gelsin. O halde hayat şimdi, şu saniye yaşanıyor. Keşkelerle, korkularla süslendirme hayatını. Anı doyasıya, iliklerine kadar yaşa. Harekete geçin ve hayatınızda birçok çıkış kapısı olduğunu unutmayın. Sevdiklerinizi arayın ve sevdiğinizi söyleyin. Sevdiğiniz insana aşkınızı ilan edin. Ne kaybedersiniz ki? Keşkelerle çok şey yitiriyoruz zaten hayatımızdan. Belki de hayatınızın aşkıyla bir ömür mutlu olacaksınız.
İşinizi mi sevmiyorsunuz? O halde başarılı olacağınız alternatifler üretin…
Dediğim gibi kapı çok. Ama bu çıkışlar ne dünün keşkeleriyle ne de bugünün yarınlarıyla yapılır. Tek gerçek, şimdiyi ve anı saniyesinde yaşamaktır. Korkuları ve keşkeleri evrenin sonsuz boşluğuna bırakın…
Atın ciğerlerinizden size yük veren hisleri! Nasıl her geceden sonra güneş tekrar doğuyorsa tüm sıkıntılarımızın ve geçmişimizin birer tecrübe ve anı olarak kalacağı güzel gelecekte doğacaktır hayatınıza.
Siz sadece akışta olun ve Yaradan'ın sonsuz gücüne inanın. Şimdilerle, anı doyasıya yaşayarak dünyadaki varlığınızın tadını çıkartın. Necip Fazıl bile ne demiş;”Ben geçmişimi dürdüm, büktüm, çöpe attım. Çöpü karıştırmak köpeklerin işi.”
Ne hastalıklı bir geçmişte nede korku dolu bir gelecekte yaşayın. Sadece anı tadında, keyfinde ve sağlıkla yaşayın…
YORUMLAR