Merhaba Sevgili Okuyucularım,
Gündelik hayatın sorunlarıyla kendimizi sürekli boğuşur vaziyette buluyoruz. Başımıza gelen her çaresiz olayda, başka insanları suçluyoruz. Yaşamla hep bir derdimiz var.
Çoğu zaman içimizdeki öfkeyi doğru bir şekilde karşı tarafa yansıtmıyor, içimize kapanıyor, derin bir sessizlik içinde yok olmayı kabullenişe geçmiş oluyoruz. Evrene ve diğer insanlara karşı içimizde hırçın fırtınalar yaratmaya başlıyoruz.
Böyle durumlarda, negatif bir duygu yöntemi olan ego, tüm benliğimizi özümüzden çalar ve bizimle istediği gibi oynamaya başlamış olur.
Egonun devreye sokmuş olduğu davranış normlarımızı, normal bir olaymış gibi algılar; dış dünyaya karşı savunma mekanizması oluştururuz.
Ego saldırı yöntemleri; modern çağın yeni bir kronik hastalığıdır.
Kendi özümüzü yavaş yavaş yok eder ve sürekli karşı atağa geçmeye başlar.
Hepimizin başından kötü diye adlandırdığımız ve kendimizi çok çaresiz hissettiğimiz olaylar geçmiştir. Aylarca işsiz kaldığımız bir dönem, sevdiğimiz erkek tarafından aldatılmak ya da doğru bir şekilde para kazanamamak gibi birçok durumu hepimiz sayabiliriz.
Hepimizin yaşaması gereken bir hayat dersi var.' Gerçek Sen ' olan öz karakterin senden her daim doğru olanı yapmanı bekliyor.
Kolay olanı elde etmek sadece anlık mutluluklar yaşatır.
Anlık dediğimiz şeyler aslında küçük ve arkası olmayan sahte sevinçlerdir.
Büyük sevinçler ise; gerçek duygularımızla yüzleşmenin ardından gelir. Bizlere kalıcı ve en güzel mutlulukları yaşatır. Çünkü bizim özümüz saf sevgi, ayna ve gerçekliktir.
Başkalarını suçlamak, öfkelenmek ya da korkularımıza karşı gelemeyip başka bir hataya boğun eğmek bizi sadece dibi olmayan bir uçuruma sürükler.
Yaşadığımız olumsuz olaylara karşı gerekçelerimiz her zaman hazırdır.
Altında yatan sebepler ise başkalarının yaptığı hatalardan kaynaklanmaktadır.
Ego bu sırada devreye girer ve büyük olaylar zinciri tek tek gerçekleşmeye başlar.
Başkalarına attığımız suçlamalar; gerçek özümüzden baktığımızda sadece bizim eserimiz olduğudur. Ne niyetle düşünür ve hissedersek hayatımıza aynı olayları çekmiş oluruz. İnsanlara her zaman tercih ve düşünme hakkı tanımalıyız.
Diğer insanların penceresinden yaşanılan akışa tekrar bakmalıyız.
Siz neyi nasıl görmek isterseniz öyle yaşarsınız.
Oysa geçmiş son bulmuştur…
Hayatınıza aldığınız insanları siz belirlersiniz. Karşınıza size değer vermeyen bir adam çıktığında önce onu suçlarsınız.
Aslında onu yaşamınıza siz çektiniz.
Değersizlik, kaybetme korkusu, yalnızlık, aldatılma korkusu, para kazanamam korkusu, işsizlik korkusu, değersizlik, sevilmeme korkusu gibi tüm duygular bizim bilinçaltımızda oluşturduğumuz negatif normlardan ibarettir.
Bu tarz davranışlar bizim hayat enerjimizden çalmaya başlar.
Kendimizi her zaman hayatın kötülüklerine karşı savunmalıyız ama ilahi adaletin gücüne de inanmalı öfke, kızgınlık ve içe atılan eziklik duygularımızla da yüzleşmeliyiz.
Gerçek teslimiyet sadece içimize yönelmekle başlar.
Ego savunma taktiklerinden vazgeçtiğimiz zaman, bütün güzellikler hayatımıza kendiliğinden gelecektir.
O zaman dış dünyanın bize ne anlatmak istediğini çok daha kolay anlamaya başlayıp insanları yargılamak yerine kendi özümüzde değiştirilmesi gereken ego kimliğimizle yüzleşiriz. Kabullenişe geçmek, cennetin anahtarını bize altın tepside sunacaktır.
Kimse kimseyi zorla sevemez, hayatımıza pintiliği ve parasızlığı da biz çekeriz.
Tıpkı sizin istemediğiniz bir şeyi yapmamanız gibidir.
Gerçek 'Hayat Enerjisi’ negatif olayla yüzleşmek, kabullenmek, sonunda teslim olmaktır. Teslimiyet duygusu ise aşk ile gerçek olur.
Hayata bakış açınız gerçek, yaşam enerjiniz hep ileri olsun.
Aşk ile yaşayın...
Not: Aşk ile bakan, Gerçek Hayatı Yaşar...
YORUMLAR