Dünya tatlısı bir insan tanıdım bu hafta. Mütevazı, tebessümü her saniye yüzünde barındıran koca yürekli bir adam. Bugünde kendisinin doğum günü...
Öncelikle doğum gününü tüm kalbimle kutlar, huzurlu bir yaş geçirmesini temenni ederim. Geçen hafta kendisinin instagramında çok güzel bir fotoğrafına denk geldim. Resmin güzel olmasının yanında aşağıda paylaşılan yazı beni çok etkilemişti. Küçük bir not bugünün doyumsuzluğunu çok net anlatıyordu. O yüzden bugünkü yazımın çıkmasında kendisinin etkisi büyüktür.
'Eskiden yokluk vardı ama huzur çoktu.'
Fotoğrafın altındaki paylaşım eski huzurların geride kaldığını, dünyanın artık huzursuzluk içinde kıvrandığını anlatıyordu. Bu cümleyi okuyan herkes bir nebze olsun çocukluğuna eminim gidecektir. Bende çocukluğuma yarım yamalak baktığımda o zamanlar çok güzeldi. Teknoloji üzerine kurulmuş çocukluk değildi ama bizimkisi. Maddi-manevi karışık, sadece sevgi dilinden anladığımız, çocukluğu çocuk gibi yaşadığımız zamanlardı işte...
İşimiz gücümüz sokaklarda oyundu o dönemler. Keyif verirdi bize bir evcilik, doktorculuk ya da ip atlama gibi oyunlar. Dijital ortam nedir bilmezdik. Teknoloji ile zaten lise zamanında tanıştım. İlk telefonum 15 yaşımda oldu. İyikide geç kalmışım yetişkinliğime. Zamanın bize getireceklerinden o zamanlar habersizdik. Şimdi ise, gözümüz teknolojiden başka bir şey görmez oldu. Muhabbetler eski sıfır vaziyetlerde artık. Ortam kalabalık bile olsa kimse kimseyle konuşmuyor. Beyinler manyetik alana hapsolmuş hep daha güzeli hep daha iyisi bende olacak kafa yapısı devrede.
Çocuklar, gençler yokluğu unuttu. Hanginiz sabah uyanınca 'Teşekkür ediyorsunuz ?' Hala nefes aldığınız için?
Ya da görebildiğiniz için ne kadar şanslı olduğunuza dair. Hayır! Çoğu insanlık ruhuna egoya zincirlemiş bile. Yemek beğenmez, insan eleştiren, dedikodu yapan, insanları kendi gibi olmadığı için dışlayan bir toplum görüyorum artık. İlkokula giden çocuk bile artık telefon markası beğenmiyor. Doyumsuzluğa adım atmıyor; adeta koşturuyoruz.
Bu yüzden herkes mutsuz, huzursuz...
Sevgiler acıdan tatlıya geçmiyor. Ben-cil bir ruha el açılıyor. İnsanlar insan olduklarını, ne kadar özel bir can olarak yaratıldıklarını unutmaya başladılar. Niye hep eski çocukluk günlerimizi tebessümle hatırlarız. Çünkü o zamanlar annemizin yaptığı bir kap yemekle bile mutlu olurduk. Mahalle bakkalından alınan bir topla, bir bayram harçlığınla daha nicesiyle huzuru yakalamış çocuklardık biz…
Keşke eski günler olsaydı diyeceğinize eski mutlulukları siz yaşamınıza daim edin. Geçmiş çok arkanızda kaldı artık. Ama gelecek her zaman hali hazır vaziyette bizleri beklerken, geleceğinize huzuru siz katın. Düşseniz bile acıyan bir vücudunuz olduğu için şükredin. Halinizden memnun değilseniz, mutlaka gelişigüzel bir hastaneye uğrayın. Haber programlarını izleyin. Her şey boş ya da dolu. Ne fark eder? Aşkı sevenle, sağlığını ruhunla terbiye et ve her zaman Allah yanında şükret!
Çünkü bu dünyalık gelip geçici be arkadaş…
Not: Artık kafalar katliam, gönüller cinayet... Boşver arkadaş! Sen yinede sev, sevgini dillendir... Sevginin kusuru olmaz!
Aşkla, huzurla, teşekkürle yaşayın...
YORUMLAR