Biliyorsunuzdur, OECD’nin PISA verilerine göre ‘Öğrenci Refahı’ araştırmasında Türkiye; en mutsuz öğrencilerin yaşadığı ülke olarak, son sırada yerini aldı.
Çok mu şaşırdık, hayır...
Kredi borçlarını ödeyemeyen öğrenci sayısı her yıl giderek artıyor...
Biliyorsunuzdur, her yıl binlerce öğrenci Kredi ve Yurtlar Kurumundan aldığı borçla mezun olur. Bu borçlarını da mezun olduktan sonraki ikinci yılın sonunda ödemeleri gerekir. Her ne kadar geri ödemesi tek seferde istenmese bile, yani taksitlendirilse bile çoğunluğu borcunu ödeyemez.
Borcunu ödeyemeyenlerin borçlarının üstüne faiz uygulanarak vergi dairelerine yönlendirilmesi yapılır.
Sonra bakarlar ki ödeyemeyenler oldukça fazla; konunun uzmanı yetkili müjdeyi verir: "Borçlarınız yapılandırılacak"...
Bu borcunuz silinecek demek değil, faiz alacağından indirim yapılarak yeniden taksitlendirilecek demektir.
Yani, hani "müjde" ya, yanlış anlaşılmasın diye özellikle belirtiyorum.
Geçen yıl 6736 sayılı kanun çıkarıldığında, öğrenim ve katkı kredisi borcunu ödemeyen üniversite mezunu sayısı 580 bin kişiydi. Şimdilerde, bu sayının 650 bin kişi civarında olduğu tahmin ediliyor.
Her beş gençten birinin işsiz olduğu ülkemizde, iş bulanların da asgari ücretle iş bulabildiği göz önüne alınırsa; ancak kendini geçindirebilecek kadar ücret alanların yüzüne bir de okurken aldıkları kredi borçlarını ödeyemedikleri gerçeği vurulur…
Gelin şimdi mutlu olun...
Mutlu olmayı bırak, kendilerine umutla bakan ana babalarının yüzüne bakacak hali olmuyor gençlerin.
Bu krediyi alan gençlerin zaten ailelerinin zengin olmadığı ve okuyabilmek için bu kredileri aldığı düşünülürse; devletin bu gençlere iş bulamadığı, istihdam edemediği de ortada ise çözüm ne olmalıdır?
Müreffeh ve büyüyen ekonomimiz varsa ve siyasilerimiz bununla övünüyorsa, büyük Türkiye'nin çözümü bellidir:
Öğrenim ve katkı kredileri karşılıksız olmalı; hatta okuyan, her maddi imkansızlığı saptanmış genç, devlet eliyle okutulmalıdır.
Üniversiteli işsiz kalmamalıdır. İşsizlik sorununa bir an önce çözüm bulunmalı; gençler, geleceklerine güvenle bakabilmelidir.
4 yıl ilköğretim,
4 yıl ortaöğretim,
4, ya da 5 yıl lise,
4, bazı bölümlerde 5 hatta 6 yıl üniversite eğitimi.
En iyi ihtimalle; 16 yıllık bir okul hayatı ardından gençler, en azından iş bulabilme zorluğu yaşamamalıdır.
Üniversite mezunları, vasıfsız işçi olarak çalışmak için uğraş vermemelidir. Eğer bir üniversite mezunu ancak vasıfsız işçi olarak çalışabiliyorsa, bu şekilde iş buluyorsa bütün üniversiteleri ve eğitim sistemini en baştan yapılandırmak gerekir.
Gençlerimizin geleceğini kurmak, onların mutlu ve güvenle hayata atılmalarını sağlamak; bu devletin borcudur.
Sınav sistemini her yıl değiştirerek, sınav sayısını artırıp azaltarak ne eğitimde istenilen hedeflere ulaşırız ne de gençlerimizi mutlu görebiliriz.
Devlet büyüklerimizin, siyasi çekişmeleri bırakıp ülkenin gerçek sorunlarına çözüm getirmesi dileğiyle...
YORUMLAR