“Ah o eski günler... Ne varsa eskilerde var.”
Sık sık bu sözleri duyarız. Eskiye duyulan özlem en çok bayramlarda dile gelir; “ah o eski bayramlar” diye başlayan, “nerede bizim zamanımızda…” diye sonlanan cümleler.
Her yok olan, yitirilen güzelliklerin ardından bunca hayıflanmamıza rağmen; neden o güzellikleri korumak için bir şey yapılmaz? Neden kimse, kendine düşen sorumluluğu yapmaz da bunu hep başkalarından bekler?
Bugün, şehir hayatında sahip olduğumuz onca gürültü ve karmaşanın içinde biraz olsun huzur bulduğumuz bazı yer ve simgelerin nasıl yok edildiğinden, modernleşme adına(!) katledilişinden söz etmek istiyorum.
Öncelikle bilmemiz gerekir ki geçmişi korumak, gerilik sayılamayacağı gibi; çağdaşlaşmak da eskiyi yok edip yenisini yapmak değildir. Modernizm adı altında eski olan ne varsa yok etmek; yerine ruhsuz, estetikten uzak sadece işlevleri ön plana çıkan şeyler yapmak; sadece güzelliklerin katledilmesi değil, ona ait olan ruhun ve kültürün de ortadan kaldırılmasıdır.
Bu kültürlerden, güzelliklerden sadece biri olan körfez vapurlarından söz ediyorum. Doğma büyüme bir İzmirli olarak körfez vapurlarının en eski hallerini bilirim. 9 Eylül ve Alaybey gibi İzmir'e has mimarileri ve estetiği olan, ön balkonları açık denizin üstünde kuğu gibi süzülen vapurlar vardı bir zamanlar. Bu vapurlar, bizim için sadece iki yaka arasında ulaşımı sağlayan araçlar değildi. Sadece onlara binmek, o havayı solumak, insanların arasındaki o etkileşimi hissetmek için bile karşıdan karşıya geçerdik.
Kantin görevlisi ile neredeyse akraba gibi olup, cam bardaklarda çay içer; deniz manzarasının tadını çıkarırdık.
Selamlaşmaya ve sohbete imkan veren, yüz yüze oturma şekline sahip koltuklarda karşı yakaya varana dek aile şeceresini öğrendiğimiz kişilerle hararetli konuşmalara kulak misafiri olup, onlarla kah güler kah hüzünlenirdik.
Martılara gevrek atar, onların çığlıklarını dinler, pike yaparak suya dalışlarını izlerdik. Şehrin dağlarını ve tepelerini inceler, deniz suyunun üzerinde oynaşan köpükleri büyülenmişçesine seyrederdik.
Geçenlerde, Karşıyaka'ya gitmek için vapur beklemeye başladım. Gözlerim eski vapurları aradı. Deniz otobüslerinin modernleştirilmiş(!); şehir hayatının tekdüze ve sıradanlaştırılmış, robotlaştırılmış bir yansıması olmuş hali yüzüme tokat gibi çarptı.
Koltuklar otobüs gibi. Makineden çay alınıyor. Üstü kapalı. Sadece insan taşıyor. Eski ruh kalmamış. Modernizim adına; şehrin kendini yansıtan, anlatan, şiirler yazdıran, şiirlere konu olan halinden eser yok. İzmir’e has doku ve estetiği yok edilmiş.
Oysa eski vapurlar sadece taşımıyordu, keyif ve mutluluk veren anlar yaratıyordu.
Niye böyle bir değer yok edilir ki?
YORUMLAR