SESSİZ KALMAK ONAYLAMAKTIR
Gülay Altınbaş

Gülay Altınbaş

SESSİZ KALMAK ONAYLAMAKTIR

26 Kasım 2019 - 16:55

Her gün bir şiddet haberi okuyor hale geldik. Ya kadına, ya çocuğa, ya hayvana ya da bir meslek mensubuna şiddet olayları olağan hale geldi. Okuyor; birkaç ah vah sonra unutuyor geçip gidiyoruz. Duyarsız bir toplum haline geldik, getirildik.
Nasıl geldik ya da getirildik hiç sorguluyor muyuz! Hayır!
O kadar kanıksadık bu haberleri! Toplumsal vicdan muhasebesi üç beş saniyeye düştü. O da bir vicdanı bulunanlar için. Ya hiç vicdanı olmayanlar? Onları bir kenara bırakalım.
Ben yine o vicdan sahibi olanlara sesleniyorum. Gelin bir çözüm bulalım. Bizi yönetenleri de bulmaya zorlayalım.
Artık yasalar acilen düzenlenmeli!
Kanun yapıcılar, el insaf, sizin başınıza gelmeden bir şey yapmayacak mısınız?
Şiddet olayları sadece önemli günlerde birkaç anma töreni ve birkaç sivil toplum kuruluşu protestolarıyla geçiştirilmemeli…
Her şiddet olayına bir bahane bulup olayı hafifletmemeli.
Kadın öldürülünce erkeğe iyi hal nedenleri araştırılmamalı, , çocuk tecavüze uğradığında hafifletmek amacıyla “istismar” denip geçilmemeli.
Hayvan ise zaten canlı değilmiş, yaşam hakkı yokmuş gibi davranılmamalı. Herkes ama herkese hayvanların insanlarla aynı yaşam hakkına sahip olduğu öğretilmeli.
En son bir haber izledim televizyonda. İşi başında hizmet veren bir doktora saldırıyı gösterdi. Hafızalarımızı yoklayalım ne ilkti bu, ne de son olacak. Çok şükür ki doktor öldürülmedi henüz! Henüz diyorum çünkü saldırıyı yapan kimsenin tekrar gelip, öldürmeyeceğinin bir garantisi yok. Bunun için alınan bir önlem yok. Sağlık Ocağı ve Aile Sağlık Merkezlerinde güvenlik görevlileri yok. Güvenliği sağlayacak kimse yok! . Büyük hastanelerde bile çoğunluğunda elini kolunu sallayarak girebiliyor herkes.
Bu konudaki önerim; en azından şiddet geçmişi olan, doktorlara saldıran kişilerin bir dahaki sağlık hizmeti başvurularında kapıda üstleri aranmalıdır.
Ya da görevli eşliğinde sağlık hizmetinden yararlanması sağlanabilir.
Yasalar bu konuda dizayn edilmelidir.
Canla başla çalışan, öz verili bir şekilde hizmet veren, senelerini bu uğurda harcayan insanlara en azından güvenle çalışma ortamı sağlamak devletin borcudur.
Bunu yapamıyorsa ayıbıdır!
Devlet kademesinden bir bürokrat halkın arasına karışacağı zaman nasıl ki koruma ordularıyla bu işi yapıyorsa aynı hak diğer devlet görevlilerine de sağlanmalıdır.
Okullarda öğretmenler, halkla iç içe bulunan diğer meslek grupları da aynı şekilde korunmalıdır.
Devletin önceliği vatandaşlarını korumak, huzur ve barış içinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için ne gerekiyorsa yapmalı, önlemleri almalıdır.
Bütün önlemlere rağmen gerçekleşen olaylarda da yasalar devreye girmeli. Ama öyle eski yasalarla olacak iş değil.
Her konuda Avrupa’yı örnek gösterenler yasalarda da Avrupa’yı örnek almalı.
Toplum olarak sessiz kalınmamalı. Sessizlik onaydır.
Şiddetle mücadele için olumlu yönde toplumsal harekete ve bilinçlenmeye neden olacak kampanyalar düzenlenmelidir.
Gelelim başta söz ettiğim toplumun bu tür olaylara kanıksandırılmasına..
Basın yayın organları yani medya üstüne düşeni yapmalı. Reyting uğruna haber, dizi yapılmamalı… Dizi karakterlerine özendirme yapılmamalı. Olumsuz mesaj içeren davranışlar özendirilmemeli.
Toplumun dinamikleriyle bu kadar oynanmamalı…
Her gün televizyonlarda, gazetelerde servis edilenlere bir bakın!
Kendinize bir sorun!
Ne yapıyoruz biz, diye!!!
Geri dönüşü çok zor yollara girdik!
Daha da geç olmadan, dönelim!

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Orhan polat
    4 yıl önce
    İyi insan olmak Özlem Özel 23 Haziran 2018, 18:03 İç güdüler, nefis, doymak bilmeyen ego sürekli kendi çıkarına yönelik istekler içinde. Kendisi için istediğini bir başkası için isteyen insan sayısı oldukça azdır. Bu rekabete benzeyen yaşam tarzı en yakın olduklarımızla bile anlaşamayan mutsuz bir insana dönüştürür bizi. Empati yapmaktan kaçınır hayatı bir yarış gibi yaşamaya başlarız. Nihayetinde iyi niyetimizi de kaybetmeye başlarız. İyi niyet insanları birbirine bağlayan en birincil öğedir. Bu zamanda iyi insan olmak demek genel olarak kullanılmak demek. Maddi ve manevi olarak kullanılmak. Ne kötü değil mi? Çoğu insan yardım sever insanları görünce maalesef bir süre sonra kullanmaya çalışıyor. Bu neden hep böyle oluyor acaba. Neden mi? Bencillikten. Günümüzde her şey çıkar ilişkisi haline dönüştü. Herkes karşısındakinden kendisine ne fayda geleceğini hesaplıyor. Faydası var ise o kişiyi sömürene kadar kullanıyor. Ya duygularını ya cebini. Biz insanoğlunun en kötü geldiği noktadayız. Daha ötesi böyle insanların iyi insanları da mecazi olarak söylüyorum öldürmesi anlamına geliyor. Tıpkı vampirler gibi kanını emerek kendi gibi insanlara dönüştürüyor ki bu insanlar yalnız kalmasın. Ama düşünsenize etrafımız bu tür insanlarla dolarsa nasıl yaşayacağız sevgi ve barış içinde. Aslında insanoğlu yaşamayı da kendine eziyet haline dönüştürmeye başlamadı mı bu şekilde. Farkında olmadan neslimizi tüketmeye başlıyoruz. Modernleşmeye çalıştıkça ilkelleşiyoruz. Duygularımızı yitirmeye başladıkça mantığımızı da yitiriyoruz. Ne mi olacak sonumuz böyle gidersek tükeneceğiz. O yüzden mantığımızla hareket ederek bize verilmiş bu güzel vasfı doğru kullanacağız. Böylece duygularımızı da korumuş ve iyi olmaya da devam edeceğiz. Kendimize yapılan hiç bir duygusal baskıyı kabul etmeyeceğiz. İnsan olma vasfımızı sonuna kadar savunacağız. Özümüzü korumazsak değişip insanlıktan çıkmak çok yakın. Maddi olan bu dünyayı bu şekilde yaşamak, yaşamak değil. İyi olmaktan bizi alıkoyan her şeye hayır demeli. İyilikten ve iyi düşünmekten vazgeçmemeli insan. Yoluna ne kadar çok engel çıksa da vazgeçmemeli. Her daim ileriye gitmeli. Hayat bize istediklerimizi her zaman vermese de almasını bilmeli. Yolunuza iyilerin her zaman çıkması ve hayatınızda kalması dileğiyle .... Hz. Mevlana’ nın dediği gibi; "İyilik aradın mı, insanda kötülük kalmaz.”