Otizmli çocuklarda duygusal gelişimi ve süreçleri ve Aile...
Gülay Candar

Gülay Candar

Özel Eğitim Uzmanı

Otizmli çocuklarda duygusal gelişimi ve süreçleri ve Aile eğitimin önemi

15 Kasım 2021 - 13:57

Otizm sosyal etkileşim ve iletişim sorunlarıyla beraber basmakalıp tekrarlayıcı hareketler ve kısıtlı ilgi alanının görüldüğü yaygın gelişimsel bozukluktur.

Kanner soğuk ve uzak anababaların otizmin gelişiminde rol oynadığını belirtmesine rağmen son gelişmeler otizmin genetik temelli nörogelişimsel bir bozukluk olduğunu gösterir niteliktedir.

Yapılan araştırmalar ve deneyimsel tecrübelerim sonucunda otizmli çocukların anne- babaların ikisinde yada bir tanesinde sosyal iletişim bozukluğu- sosyal kaygı seviyesinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir.

Çocuklarda sosyal gelişimin çalışılması üzerine gidildikçe aile bireylerinde ki bu iletişim bozukluğu yada kaygı seviyesini de düşürmek önemli kriter olarak süreç içersinde bulunmalıdır.

Erken müdahale ile duygusal gelişim;

Duygu işleme süreçleri sosyal etkileşimin önemli bir parçasıdır. Duygusal süreçler, kişinin fiziksel ve zihinsel hallerinin tanınması sağlar.
Sosyal etkileşim ve duygusal sorunlar otizmin temel bulgularıdır. Otizmde yaşamın ilk yılında göz teması eksikliği, karşılıklı bakış kusurları, insan yüzüne karşı dikkat kusuru ve cansız nesnelere yönelim gibi ön belirtiler bulunmaktadır.

Erken gelişim döneminden itibaren karşılıklı etkileşim, anlam verme ve duygusal gelişim açısından oldukça önemlidir. Bebek ile birincil bakım veren arasındaki yüz yüze iletişim ise karşılıklı iletişimin temelidir. Erken dönemdeki yüz işleme (face processing) kusurları sosyal etkileşim sorunlarına yol açabilir.

Duygu ve Yüz Tanıma

Sosyal etkileşim ve iletişim, başkalarının duygusal durumlarındaki hızlı dalgalanmaları doğru fark etme ve tepki vermeye dayanmaktadır.Duygular ise jest, mimik, konuşma prozodisi, karşılıklı ilişki gibi davranışlar ve içsel durumu değerlendirme yoluyla anlaşılmaktadır. Başkalarının duygusal durumlarını anlama gözlerden elde edilecek bilgilere odaklanmayı gerektirmektedir. Evrimsel olarak başkasının içsel durumunu yüzlerden elde etme oldukça yaşamsal bilgi kaynağıdır.

Yüz Tanıma

İnsan yüzünü tanıma, algılama ve işleme kişilerarası ilişkilerin ve sosyal gruptaki işlevselliğin önemli bir parçasıdır. Yüz işleme sürecinde yüzün yapısal özellikleri aracılığıyla ait olduğu kişinin kimliğini tanıma ve yüzün öznitelikleriyle (göz, ağız, kaş) duyguların dışavurumunu sağlayan yüz ifadelerini tanıma gerçekleşir. Bu sayede yüz tanıma işleminde sırasında yalnızca yüz tanıma işlevi yerine getirilmez, ayrıca yüzdeki duygusal ifadeyi tanıma gerçekleştirilir. Yüzün özgül bölgelerine yönelik görsel dikkatin kalitesi duygu tanıma performansını artırmaktadır.

Yüz işleme, subkortikal ve kortikal alanların katıldığı nöral ağlar aracılığıyla gerçekleşmektedir. Superior kollikulus, pulvinar ve amigdalanın oluşturduğu subkortikal sistem, yüzleri saptama ve görsel dikkatin yüzlere yönlendirilmesini sağlar. İnferior oksipital girus, fusiform girus ve posterior pariyetal sulkus ile girusu içeren kortikal sistem ise yüzlerin ayrıntılı görsel-algısal analizine katılır. Daha sonra bu iki sistem karşılıklı etkileşime girerek geniş (extended) kortikal-

subkortikal sistemi oluşturur.Diğer bir deyişle yüze ait görsel bilgiler öncelikle iki nöral yolak boyunca taşınıp işlendikten sonra bilgiler bütünleştirilir.

Burada bütünleşen bilgiler hafızaya kaydedilerek tekrar tekrar deneyimlendiğinde bu bilgi hafızadan geri çağrılır ve deneyimsel olarak yüz ifadesi, duygu tanıma kolaylaşarak verilecek tepkiler hızlıca ortaya çıkar.

Yüz Tanıma İşlevi Gelişimi

İnsan yüzü, doğumdan itibaren görsel dikkatin odağındadır. Yenidoğanlarda yüz-benzeri görsel uyaranlara karşı bir ilgi ve tercih söz konusudur; bu durum dikkati yüze yönelten subkortikal nöral sistemin doğuştan mevcut olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda pupil ve sklera arasındaki yüksek kontrast gibi yüzün fiziksel özelliklerinin de dikkatin yüze ve gözlere yönelmesini sağlar. Bununla beraber yüz tanımada genetik temelli bir yüz tanıma becerisinin yanında öğrenmenin yer aldığı daha genel bir sistem tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülmektedir.

Çocuklarda yüz tanıma performansı yaş ile artmaktadır. 3-4 günlük yenidoğanların yüzleri tanıyabildiğini gösteren bulgular mevcuttur.Çalışmalarda bebeklerin 6. ayda insan ve diğer insan- dışı primat yüzlerini tanıdıkları, fakat 9. aydan itibaren yüz tanıma becerilerinde insan yüzü tanıma yönünde bir daralma meydana gelmektedir. İki yaşından sonra çocuklar birçok insanın yüzünü tanıyabilmektedir.

Otizmde Yüz Tanıma

Göz ilişkisi bebeklikten itibaren iletişimin önemli unsurlarından biridir. Sosyal-iletişim sırasında karşılıklı göz ilişkisi kusurları otizmin erken ve dikkat çekici bir belirtisidir.
Otistik bireylerin sosyal iletişimi başlatma ve sürdürme sırasında göz ilişkisini yeteri kadar kullanmadıkları bildirilmektedir. Bu nedenle göz ilişkisi kusurlarının otizmin çekirdek belirtilerinin gelişiminde etiyolojik etkisinin olabileceği ileri sürülmüştür. Sağlıklı insanlar sosyal etkileşim sırasında karşılıklı göz teması kurarken otistik bireyler diğer insanlara göre, göz ve yüz bölgelerine daha az baktıkları bildirilmiştir.Sonradan otizm tanısı alan çocuklara ait aile videoları geriye dönük olarak incelendiğinde otistik çocuklarda atipik sosyal davranış bulguları (göz teması kusuru, karşılıklı bakış azlığı veya yokluğu) gözlenmiştir. Ayrıca bazı otistik çocukların anababalarında da anormal bakış davranışlarının görüldüğü belirtilmiştir./*1
Otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan çocukların normal gelişen kontrollere göre doğrudan bakışı saptamada daha yavaş davrandıkları bildirilmiştir. Bazı çalışmalarda ise otistik bireylerde bakış sorunlarının gözlenmediği ileri sürülmüştür.
Yüz kimliğini öğrenme ve tanıma kusurlarının yüzün yapısal özelliklerini işleme sorunlarını yansıttığı düşünülmektedir. Örneğin otizmde yüz işleme kusurlarının gözlerden bilgi kodlama sorunlarından kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Sağlıklı insanlar yüz tanıma sırasında göz, ağız, burunu kapsayan bir üçgen tarzda stereotipik örüntü sergilemektedir. Çalışmalar- da OSB’li çocuklar ve kontrol grubuna kısmen örtülmüş akran yüzlerini tanımaları istendiğinde, her iki grubun genel performansta benzerlik gösterdikleri; ancak OSB grubunun daha çok ağız bölgesine bakarken kontrol grubun ise göze bakmakta oldukları tespit edilmiştir.Bazı çalışmalarda otistik çocukların normal bakış örüntüsü sergiledikleri fakat farklı stratejiler kullandıkları bildirilmektedir.Benzer şekilde OSB’li yetişkinlerin sağlıklı kontrollere göre yüzün iç hatlarını (özellikle gözleri) daha az inceledikleri tespit edilmiştir.Yüz tanıma işlemi sırasında otistik bireylerde holistik (bütüncül) yüz işleme yerine daha çok “parça-parça” kodlama stratejilerini kullanıldığı gözlenmiştir.
Bunun yanında otistik bireylerin göz ilişkisi kuruduğunda sosyal uyaranlara karşı oluşan otonomik yanıtların artması nedeniyle otistiklerin göz ve yüzlerine bakmakta isteksiz oldukları belirtilmektedir. İsteksizliğe yol açan otonomik sistem, amigdala ve diğer sosyal-afektif beyin devreleri tarafından uyarılabilmektedir. Otonomik sistemin sosyal, duygusal ve motivasyonel davranışların düzenlenmesinde önemli bir rol oynayabileceği düşünülmüştür. Otistiklerde sosyal iletişim sırasında göz kontağının otonomik yanıtların artabileceği, bu nedenle otistiklerin diğerleriyle göz kontağından kaçınmasına yol açabileceği belirtilmiştir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum