85. YILDÖNÜMÜNDE ATAMIZI #MİNNETLE #ÖZLEMLE #SAYGIYLA ANIYORUZ #10KASIM 193♾️
ANIYORUZ SAYGIYLA SENİ CUMHUR’UM PAŞA’M
TÜRKÜN GÜR SESİSİN
AKLIN HÜR İRADESİ
MİLLETİMİN VİCDANISIN, YURDUMUN SEVDALISI
……ÖZLÜYORUZ SENİ ATAM
Mısralara sığdıramayız seni satırlarda değil sadırlardasın…
SAVAŞ DEĞİL SOYKIRIM
Gazze’de yaşananların artık bir savaş değil bir soykırım olarak görüldüğü şu noktada uluslararası kuruluşların sadece yardım kararını açıklayıp sivil halkın katledilmesine kılını bile kıpırdatmamasına;
Yahudi halkının “tarihî yurtlarına dönüşü” anlamındaki Siyonizm ideolojisi ile Filistin de bir Yahudi vatanı yaratmak için masum halkı Tevrat’ın satırlarını refere ederek Tanrı’nın emri diyerek meşrulaştırmaya çalıştırmasına;
İlhak etme kararı ile planladıkları gibi Gazze’yi ikiye bölerek Filistin halkının memleketlerinden sürülmesine hayır diyoruz. Bu yaşananlar ilk mi değil, on yıllardır süren her çatışmada masum siviller hayatlarını kaybetmeye devam ediyor.
İsrail ekonomisi savaştan dolayı çökmüş durumda, çatışma bölgelerinde bir çok iş yeri kepenk kapatıyor. Tüketicilerin Filistinde’ki soykırıma karşı bir protesto yöntemi olarak dünya genelinde gündeme gelen Tel Aviv destekçisi ürünlerin kullanımını reddeden anlayışa, vahşet saçan İsrail’in varlığını tanımayarak, İsrail mallarının boykot edilmesine destek veriyoruz.
Bilinen o ki "729 GS1" kod ile başlayan ürünler İsrail'de ya da İsrail menşeli olarak üretildiğini; "869 GS1" kod ile başlayan ürünler Türkiye’de üretilmiş ya da Türk menşeli ürünler anlamını taşıyormuş.
Türkiye'de İsrail malı ya da menşeli birçok marka ve ürün bulunuyor. İçecek, kozmetik, giyimden, gıda, otomobil, teknolojiye pek çok alanda İsrail markaları ürünleri hepimiz kullanılıyoruz. Türkiye'de satılan İsrail markaları listesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. Bakalım kullanıla gelen ürünlerden sizler vazgeçebilecek misiniz? https://www.akdenizgercek.com.tr/iste-turkiyede-satilan-israil-markalari-ve-mallari-listesi Unutuyoruz, her acıyı, yaşananları…#unutma #unutturma #filistin
2024 YILI MEB BÜTÇESİ
2024 yılı bütçe görüşmeleri 24 Kasım Cuma günü tamamlanacak. Yoksa 2023-2024 eğitim yılında eşit, parasız, nitelikli, bilimsel eğitime yatırım olanakları arttırılacak mı?
Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim ve öğretimin her kademesinde bütün bireylerin nitelikli eğitime eriştiği sistem hedefiyle 2024 bütçesinde aslan payının eğitime verildiği yani Milli Eğitim Bakanlığı için 1 trilyon 90,2 milyar lira bütçe ayrıldığı belirtiliyor. Ancak asıl altın kesenin ağzı Diyanet İşleri Başkanlığı için açılmış durumda. Diyanet’in bütçe payı MEB bütçe payından daha fazla.
4+4+4 sistemiyle birlikte seçmeli adı altında zorunlu din dersleri artırıldı, müfredattan toplumsal cinsiyet eşitliği, evrim teorisi, felsefe dersleri çıkarılırdı, “Dinimi Seviyorum Öğreniyorum” projesi ile soyut düşünme becerisine sahip olmayan 4-6 yaş çocuklarına din eğitimi verilmeye başlandı; Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında 1 Şubat 2023 tarihinde imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum”(ÇEDES) protokolü adıyla yapılan öğretmenlik eğitimi bulunmayan vaiz, imam hatip, Kur’an kursu öğreticileri ile ilahiyat fakültesi mezunlarının okullarda ‘manevi danışman’ adıyla görevlendirilmeye başlandı; değerler eğitimi deniyor ya, ailene, semtine, okuluna, iline, yurduna bağlılık gibi temel kavramlar ile çalışılmalı Ancak okula devamlılığını sağlamak zorlaşıyor gençlerin açık lise günden güne daha cazip hale getirilmiş durumda. Kırsalda çocuklar “taşımalı eğitim” adı altında eğitimden uzaklaştırıldı. Yatılı ilk öğretim bölge okullarının sayısı azaltıldı, yoksul ailelerin çocukları merdiven altı vakıf, cemaat ve derneklerin yurtlarına mahkum edildi.
Neden bugün Türkiye, OECD ülkeleri arasında ilköğretimden yükseköğretim düzeyine kadar yıllık bazda devlet tarafından karşılanan giderler bakımından öğrenci başına 36 ülke içinde 34. Sırada iken; milyonlarca çocuğun yoksulluk nedeniyle okul kayıt parası, servis parası, kırtasiye masrafları, forması, çantası, ayakkabısı ya da öğrenebilmek yani zihinsel gelişim için sağlıklı beslenme gibi “zorunlu” masrafları karşılanması temel dert edinilen bütçe kalemleri değil. Hep söyleyip duruyoruz, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı(PISA) sınavında Türkiye 2003’den bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri dahil tüm branşlarda öğrencilerimiz OECD ortalamasının altında kaldık. Neden eğitim müfredatında; akıl yürütebilen, soran-sorgulayan, araştıran çocuklar yerine, sorgulamadan yalnızca kendine sunulanı kabul etmeyi öğretecek içeriklere mahkum ediliyor çocuklarımız. Dini sekuler akıl ile sorgulamazsınlar, çağın ihtiyacına göre dinin sunduklarını yorumlamasınlar, iki dudağının arasında sıkışan ezberlere, başı sıkışınca başvuracakları duaya sığınsınlar, az olanla yetinsinler, karın tokluğuna tevekkel olsunlar…dini peygamberin ümmeti değilse mezhep savaşları içinde taraf olmak sansınlar, ya da imanı büyüklenmeci bir sanrı içinde üstün ırk olarak kendilerini sıyıramayacakları bir yalana inansınlar…
Eee tabii..Eğitim sisteminin, Milli Eğitim Bakanının, Sınav sisteminin bu kadar sık değiştiği bir ülkede bütçeyi nereye ayıracaklarının şansa hadi düzelteyim vicdana kalması kadar olağan bir şey olamaz sanırım.
SOSYAL MEDYADA TANI, TEŞHİS VE TEDAVİ
Herkes kendisine tanı koyar oldu, danışanlar sipariş ile tedavi yöntemi talep ediyor. Geçtiğimiz günlerde yine benzer bir başvuruyla irkildim.
Acaba bunda her gün tanı kategorileri ve ruh sağlığı bozukluğunda rastlanan semptomların yer aldığı sayfa sayfa hazırlanmış olan postların sosyal medyada paylaşılmasının etkisi olabilir mi?
Tanı ve teşhis tamam ardından “…….siz de görülüyorsa yardım almak için iletişim bilgileri aşağıdadır” deniyor. Yani kişiye “sen kendine tanı koy hatta bahsettiğim tedavi yöntemlerinde birini seç ve talep et” mesajı veriliyor. Uzmanlar videoları ile yarışa girmiş durumda. Kendinde semptom bulan, teşhis koyan, ilaç yazan doktor ya da ruh sağlığı kırması hastalık hastası bir toplum yaratıyoruz. Sevgili meslektaşlarım bırakın danışanlarınız size referanslarla ulaşıldığında o zaman mesleğinizi konuşturursunuz.
BOTOKS TUTULMASI
Bu kimin talebi ve ihtiyacı bilinmez ancak yaptırmayanı cennetten kovuyorlar. Yaptırmayan kendini eksik ya da kusurlu hissediyor. Yaptıranlar yaptırmayanı beğenmiyor, dışlıyor. Yaptıran yaptırmayı alışkanlık haline getiriyor. Kişi yaptırmazsa kendini çok çirkin hissediyor. Neden mi bahsediyorum BOTOKS ; neden mi bahsediyorum ne söylediğiniz değil de, bizim çocukluğumuzun ağlayan ve şarkı söyleyen donuk taş bebekleri gibi söylediğiniz şeyin yüzünüz, gözünüz ve dudaklarınızdan çıkmayıp banttan yayın gibi durduğu bir halden bahsediyorum. Ben de izlerken bu yüzleri donup kalıyorum, yani gerçek bir insanla diyaloga geçtiğime ikna edemiyorum kendimi.
Türkiye’de ulusal yayın kanallarından birinde kadın programcı isim vermeyeceğim, yoksa karpuz kabuğu kaçırmış olurum belki akıllarına, kendimi kötü hissederim, meseleye bulaşmak böyle başlıyor çünkü, fikir bulaşması sonra eksikliğinin yarattığı huzursuzluk. O kadar alışmışım ki mimiksiz alınlar, ütülenmiş gibi yüzler, tornadan çıkmış burunlara. İnanamadım programcının yüzü aslında olağan olan doğadaki gerçeklik gibi asimetrik gözler, doğuştan getirdiği burnu, kendinden ince üst dudağı ve ağız yapısına uygun dişleri. Kendi olamayacak kadar doğal derken buldum kendimi. O kadar beğendim ki, ekran karşısında, barışık kendi ile toplumun buluşmasını sağlayabilmişti. Sağlıklı kimlik oluşumunda ortaklıklar, ortak aidiyetler, benzerlikler; ardından beni ötekinden farklı kılan beni ben yapan ne, farkedip ona sahip çıkabilmek ehemmiyete sahip. Eksik ve kusurları ile kendini var edebilmek yani farklı olma haline tahammül gösterebildiğinde, içsel çatışma kaynağı yaratmayacak, dolayısı ile ego entegrasyonu olumsuz yönde etkilemeyecektir. Diğer yandan bu tür müdahaleler, korkarım ki, ergenlik dönemine denk geldiğinde, kişi kendi ile tam tanışmadan yeni bedenine yabancılaşma yaratarak ömür boyu sürüp gidecek içsel çatışmaya davetiye çıkaraktır…gelsin o zaman ardı arkası kesilmeyen operasyonlar, uğraşılan ve bir türlü memnun olunmayan beden imajı.
YORUMLAR