ESKİ 23 NİSANLAR
Gülnur İpin Harbek

Gülnur İpin Harbek

Uzman Klinik Psikolog
  • Instagram

ESKİ 23 NİSANLAR

23 Nisan 2022 - 08:29

Stadyumlarda seslerimiz gökyüzüne yükselirdi, bundan 10 yıl öncesine kadar. "Sanki her tarafta var bir düğün çünkü her şerefli en mutlu gün, bugün 23 Nisan hep neşeyle doluyor insan. İşte bugün bir meclis kuruldu, sonra hemen padişah kovuldu, bugün 23 Nisan hep neşeyle doluyor insan. Bugün, Atatürk'ten bir armağan, yoksa, tutsak olurduk, sen inan. Bugün yirmi üç Nisan, hep neşeyle doluyor insan.”
 
Hatırlarsınız, son kez 2012'de stadyumlarda kutlama yaptık ve o yıl müjdelenen, 22 Nisan 2012'deki bir haberde "Yarın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı son kez stadyumlarda kutlanacak. Önümüzdeki yıldan itibaren törenler kutlamalar özel kareografilerle daha geniş katılımla karnaval havasında yapılacak" yazıyordu. Atamızın talimatı ile stadyumlarda yapılmaya başlayan kutlamalara ilk balta vurulmuştu.
 


Bir yıl sonra, 6 Nisan 2013 tarihindeki başka bir haberde ifade edildiği gibi "Resmi bayramların stadlarda kutlanması uygulaması tamamen kaldırıldı. Bunun yerine sokaklarda, vatandaşlarla iç içe kutlamalar yapılacak. 23 Nisan'da koltuk devri de sona erdi" dendi.
 
İlk haberdeki gibi iddia yoktu, ikinci haberde ve halk koca bir dertten kurtulmuş gibi bahsediliyordu. Milli Bayramlar ve Genel Tatiller Kanununa göre, halkın kutlamalara katılabilmesi, uzun sürede hazırlanan şölen sonrası dinlence ve çocukların aileleri ile çocuk olabildikleri etkinliklere katılabilmeleri için verilen molaydı. Bayram kısmı bitti, tatil fikri kaldı, yani milli tatil haline geldi..
 
Olanlara meydan okuyan çocukluk hatıralarım hep canlı..Sene 85_86, aylarca süren hazırlıkların sonuna gelinmişti. Elimdeki kasnaktan sarkan kurdelelerden birinin ucu rüzgara direnmekten püskülleşmiş beyaz olanının bağlı olduğu yer elimin teri ile kirlenmişti. Hiç kimse, o ilk gün aldığı sorumluluğu bırakmadan son güne kadar görev aşkıyla sıkı sıkıya tutuyordu, bayrağını, flamasını, majörünü, bagetlerini..Öyle 'kaybolursa yenisini alırız, bırakırsan annen arkandan getirir' yoktu. Tutmayı bilmeyene söz, almayanı bilmeyene sorumluluk da, görev de yoktu. Alabilene verilirdi iş. Alan da verilen sorumluluğu yerine getirirken, kendisine layık gören öğretmenini, mahcup etmemek gururlandırmak için elinden geleni yapardı. Hiç kimse bırakmamıştı öndeki ve arkadaki arkadaşının elini, ezber etmişti, sözünü, şiirini, bulunduğu yeri, yüzlerce kişi arasından bulabilirdi şölen alanında okulunu, öğretmenini.
 


Doğan güneşi, yüzüne çeviren Ata'nın çocukları 7'sinden 70'ine o gün aynı saatte, her şehrin stadyumunda demet demet açan burcu burcu kokan papatyalar, laleler, ateş çiçekleri, kardelenler, nergisler, zambaklar, leylaklar, sümbülleri izlemeye ve marşa koşardı. "arş arş arş ileri ileri marş ileri dönmez geri Türkün askeri, sağdan sola soldan sağa salla bayrağı düşman üstüne."
 
O gün birlik günü, bir arada olma günü, komşundan, arkadaşından, dostundan emin olma günüydü. O yüzden herkes kendi okulunun bahçesinde, evinin balkonunda, televizyon ekranında değil şehrin stadında,  izlemesi saatlerce süren, aylarca hazırlık yapılmış kutlamaları izlemek için türbinlerde yerini alırdı, tahta koltuklarda. Taşın üstüne minderini alan da gelirdi, piknik çantasında çıkınını, suyuyu, içeceğini koyan da. Başa kaset takmak şarttı, hiç birşeye benzemezdi dik gelen öğle güneşinin sıcaklığı, kimin umrumda yakan güneş, bir sonraki gösteride gözümüz, yüreğimiz gümgüm, neşenin yok böylesi, gözümüzden süzülen yaş damla damla serinletir yanan elmacık kemiklerimizi, Arif Nihat Asya'nın dizelerini mikrofonda yüksek sesle okuyan coşkulu bir öğretmenin sesine karışırken sesimiz..
"Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!"
 


Gün güneş, gün sevinç, elimde yanık kokusu hala burnumda olan, horoz şekerim. Kirlenmiş, çimlere gelmiş dizlerim. Gitmek istemiyorum, bırakması zor şölen alanını, dilimde marşlar, gözümün daldığı yerde, zihnim sakladığı resmi hep böyle arar.
 
Ve bugün hepiniz davetlisiniz zihnimdeki resimlere kurduğum taklarla bezeli anılarıma ve hakkı ile kutlayacağımız nice Çocuk Bayramlarına.

YORUMLAR

  • 0 Yorum