İki hafta önceki yazımda dengede olabilmekten bahsetmiştim. Bu yazımda da aklımın erdiğince örnekler vermeye devam etmek istedim sizlere. Tarçın… Hoş renkli, güzel kokulu baharat. O kendine özgü tadıyla lezzet katan yiyeceklerimize. Sütlaç mesela. Sonra o canım muhallebiler, keşkül, tavukgöğsü vb. Bir tutam üzerine ektiğimizde ne leziz bir tad verir onlara. Ancak azıcık dozunu kaçırmaya görelim, o hoş rayiha yerini acımsı, çekilmez tada bırakır hemencecik. O yüzden miktarı önemlidir ondan en iyi faydayı sağlayabilmek için. İşte dengenin önemi basitçe. Herşey olmalı kararınca. Öyle değil mi ya? Toplum olarak içsel yolculuğumuz çok başarılı değil ki sanırım kişisel gelişimciler ot gibi bitti her yerde. Hepsinin ağzında yeni bir yöntem. Çeşit çeşit telaffuzunu bile tam olarak beceremediğimiz öğretiler. Bunların içerisinde en kişiye yararlı, yogayı buluyorum ben. Beden hareketleriyle nefesin birleştiği, beden ve zihne spor yaptıran uğraş. Bu hareketlerin pek çoğunda hayvanların duruş şekillerinden esinlenilmiş. Köpek, kobra, kedi, güvercin duruşları vb. Bir de denge diye adlandırılan bir duruş şekli var ki zor ama yapıldıkça eğlenceli. Harekette önce sağ, sonra da sol ayağınız üzerinde durmaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken kollar yukarıda, başınızın üstünde birleştiriliyor. Ne kadar uzun süreli tek ayağınız üstünde durursanız o kadar iyi. Hem bu duruşun alzheimer hastalığını önlediği de yapılan pek çok araştırma baz alınarak söyleniyor. “Havalar nasıl olursa olsun bizim havamız iyi olsun” sonuçta. Dengemizi bulalım mümkün olduğunca ve kalalım orada. Söylenenlere, başkalarının yapıp ettiklerine takılmadan Turgut Uyar’ın dizelerinde olduğu gibi: ‘Sizin alınız al inandım Morunuz mor inandım Tanrınız büyük amenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Bütün ağaçlarla uyuşmuşum Kalabalık ha olmuş, ha olmamış Sokaklarda yitirmiş, cebimde bulmuşum Ama sokaklar şöyleymiş, sokaklar böyleymiş Ama sizin adınız ne? Benim dengemi bozmayınız’ Esenlikler hepimize…
YORUMLAR