Mayıs ayı şaşkına çevirdi bizleri. Bir baktık yaz gelmiş; soyunduk, dökündük.
Bir baktık; soğuğa döndü geceler, gündüzler.
Güneşin şakasına yetişemedi insancıklar bir türlü. Bahar dedik geçtik.
Uyandı ya doğa. Silkindi ya yeniden tabiat.
Renklerin canlılığına akıl sır ermiyor çiçeklerin. Ağaçların yemyeşil tonuna.
Ya o kokular…
Milyonlarca liralık yatırımla yapılan parfümler yanından bile geçmiyor.
Demek istediğim “havalar nasıl olursa olsun, bizim havamız iyi olsun.”
Ortalama 20’li derecelerdeyken ısı, bol bol yürüyüş yapmalı doğada.
Renklerin peşinden koşmalı. Koklamalı hayatı.
Yaz gelmedi diye hayıflanmak yerine baharı yaşamalı. Anda olmalı. Anda kalmalı. Zihnin en güzel boşalma yöntemi bu.
Geçmiş ve gelecek kaygısı, anıları olmadan şu ana odaklanmalı.
Psikolojik olarak kendini iyi hissetmenin yolu aynı zamanda geçmişin olaylarına veya gelecek kaygılarına yolculuk yapıldığında zihni şimdiki yapılana çevirebilmek.
İşinizde iken çalıştığınız projeye, trafikteyken önünüzdeki ve yanınızdaki araçların akışına, bir hayvanı severken tüylerinin yumuşacıklığının sizde bıraktığı hazza.
Bu biraz zor, evet. Önemli olan farkındalık.
Yani düşüncelerin diğer zamanlara kaydığını farkeder etmez, dönmek gerekli şu ana. Kişisel gelişimciler, psikologlar da bunu söylüyor artık.
Hesaplaşmanın da yararı yok aslında. Geçmiş bitti gitti; tabii hatalardan ders alındıysa. Gelecek de daha ‘gelecek’. Umut ederek bekleyelim onu.
Değer bilerek, değer vererek sahip olunanları yaşayalım istekle.
Nasıl olsa yaz gelecek, deniz mevsimi açılacak, tatiller yapılacak, güneşlenilecek kumsallarda.
Şimdiyse sarılalım yeşil gözlü mis kokulu güzel Mayıs'a…
YORUMLAR