KOLLAJEN VE RUH İLİŞKİSİ
Lütfiye Kader

Lütfiye Kader

İzdüşüm

KOLLAJEN VE RUH İLİŞKİSİ

28 Eylül 2024 - 11:52

  Çağımız hastalıklarının oluşmasında en tetikleyici unsur enflamasyon dediğimiz iltihaplanma. Vücudumuzun herhangi bir yerinde enflamasyon (iltihap) varsa organ veya o bölgede sorunlar oluşuyor. Aynı görevi paylaşan aynı yapıdaki hücrelerimizden oluşan dokuların birbirleriyle yan yana durmasını, vücut bütünlüğünün korunmasını sağlayan bağ dokunun önemi elbette çok büyük. Düşünün, yeni doğmuş bir bebeği saran plasentanın bebeğin bütünlüğünü koruduğu gibi bebeğin beslenmesini dokuz ay boyunca sağlayan en önemli bir yapıdır bağ doku. 

        Fizikte, madde en kısa ve net olarak sıkıştırılmış enerjidir diye tanımlanır.  Hücrelerimiz vücudumuz içinde sıkıştırılmış ve dizilmiştir. Bunları birbirine bağlayan yapıştıran maddeye de kollajen diyoruz. Kollajen; vücutta deri, kemik, tendon, ligamentler(elastik doku bandı) başta olmak üzere pek çok organda bulunan bir yapısal proteindir. Tüm vücut proteinlerinin üçte birini oluşturur. Bağ dokunun oldukça önemli bir bileşeni olan kollajen, dokuları yapıştırıcı gibi bir arada tutar. Bir nevi organlarımız ve hücreler arasında dolgu maddesidir. Aynen mutfağımızdaki fayanslar arasındaki derz, tuğlalar arsındaki çimento gibidir. Derz ve çimentonun yaptığı yapıştırma ve doldurma düzgün olduğu zaman hem fayansların düzgünlüğü hem de tuğlaların sağlamlığı ortaya çıkar. Eğer derz bozulmuşsa, çimento dökülmüşse vücutta bir enflamasyon var anlamına gelir. Dolgu maddesi olan kollajenin azalmasıyla hem yaşlanmanın önü açılır hem de iltihaplanmanın etkisiyle vücut yavaş yavaş sağlığını kaybeder. Tabi ki dengeli sağlıklı beslenmeniz ve eksersiziniz yetersiz ise. 


    İnsan beden ve ruhtan oluşmuştur derken “ruhun maddiyatı da olabilir mi ? ” sorusu aklıma geldi. İnsanın maddi boyutunu böyle açıklarken,” insanın manevi boyutu nasıl açıklanabilir?” diye düşündüm. İnsan ölünce ruhu da insan bedeninden ayrılıyor.  Kişi ,sağlıklı iken vücut bütünlüğü kollajenin bağlayıcı yapıştırıcı etkisi ile korunuyor. Kollajenin vücut bütünlüğünü koruması organların eşgüdümlü çalışmasını sağlıyor. Hücreler arasındaki organ ve vücut bütünlüğünü sağlayan organlarda meydana gelen kollajen kaybından dolayı vücutta oluşan enflamasyonun (iltihaplanmaların ) kişiyi parça, parça hastalığın pençesine ve organların çalışma yetersizliğine düşürmesi, pek çok hastanın organ yetmezliğinden kaybedilmesi de bu yönden çok anlamlı değil mi ? Bu durumda vücudun enerjisi de otomatikman düşüyor.  O zaman ruhun beden bütünlüğündeki rolü de kollajenin kayıplarından ileri geldiğini varsayabiliriz. Kişinin vücudundaki her iltihabi hastalık o bölgedeki organ ve organların işlevlerini de bozar. Organ ve dokular arasındaki kollajen kayıpları kişinin enerjinin düşmesine neden oluyorsa o zaman ruh içinde şunu söylemek mümkün. Ruhun hücre ,doku ve organ arasında yapıştırıcı olan kollajen enerjisi olduğunu düşünüyorum. Bu görüşümü, insan öldüğü zaman beynin hemen ölmemesini, beyinde çok fazla kollajen olmasına dayandırıyorum. İnsan öldüğü zaman hücre, doku, organları yapıştıran kollajen bağları yani bağ doku çöküyor. Sonra hücre, doku, organlar arasındaki dolgu proteini parçalanıyor ve bir enerji açığa çıkıyor, sonra vücuttan ayrılarak uzaklaşıyor. İşte ben buna  ruh diyorum. Çünkü enerji her zaman dönüşebilen asla kaybolmayan sıkışmaya dönüşmeye ve yeni bir şeyde oluşmaya başlayan bir güçtür. Bu benim ruh hakkındaki hipotezim. Bu konuyu bilim insanları araştırma konularının içine almalıdır. Üstelik bu hipotezim deneysel uygulamalara da çok açıktır. Not: Bilim insanları, kollajen VI adı verilen belirli bir kollajen türünün, Alzheimer hastalığına neden olduğu düşünülen amiloid-beta proteinlerine karşı beyin hücrelerini koruduğunu keşfettik.  https://www.sciencedaily.com/releases/2008/12/081210150713 

       Maddelerin sahip olduğu tüm enerjilerin kaynağı güneştir. Dünyadaki tüm canlı cansız maddelerin sahip olduğu enerji de güneş enerjisidir. Yediğimiz yeşil sebzelerin meyvelerin bize verdiği besinlerin kaynağı da aslında güneş enerjisidir. Yeşil bitkiler, güneş enerjisini kullanarak, topraktan su, havadan karbondioksit alarak fotosentez yaparlar ve bizim kullandığımız karbonhidrat, protein ve yağı yaparlar. Protein, karbonhidrat ve yağların moleküllerinin kimyasal bağlarında güneş enerjisi saklıdır. Besinler bizim sindirim sistemimizde (karbonhidrat, protein ve yağlar) parçalanır hücrelerimizde enerji elde edilir. 

     İnançlar, ihtiyaçlarla başlayan ve dinsel olan veya olmayan metafizik alandaki kavramlarla bağlam içerisinde an be an inşa edilen ve hatta bilinçli eylemlerden oluşan yapılanmalardır. Bilinç faktörü; inancı, inanış kavramından ayırt eder. Yıkımlar ve ölüm karşısında en önemli direniş aracı inançtır. Bu aracın dünyevi kurumlar ve mekanizmalar aracılığıyla düzenlenmiş ilkelere bağlanmış biçimine kısaca din diyoruz. Temelinde de inanç yatar. Manevi duyguların özellikle birçok inanç sisteminde yer aldığını görüyoruz. İnanç, kişinin metabolik yapısına, genlerine eğitime, aileye ve toplumsal kültüre göre değişir. Kişinin metabolik yapısı; Piknik, Astenik, Atletik Tip diye şekillenir. Tabi bu vücut yapılarının fiziksel ve ruhsal özellikleri de farklı olur. Bu farklılıklara ve karakterize özelliklere bakıldığında  kişinin din ve inanç yapıları da etki altında kalır. Krestschmer insanları, üç temel beden yapısına ayırır ve bu yapılara göre farklı kişilikler oluştuğunu ileri sürer. Buna göre; -Piknik Tip: Kısa boylu, kısa kol ve bacaklı şişmanca kişiler “piknik tip” tir. 

 

Piknik Tip: Kısa boylu, kısa kol ve bacaklı şişmanca kişiler piknik tiptir. Kısa boylu, kısa kol ve bacaklı şişmanca kişiler “piknik tip” tir. Bu tipler manik-depresif psikoza, duygusal dalgalanmalara yatkındır. 

Astenik tip: İnce, uzun gövdeli, uzun kol ve bacaklı, zayıfça kişiler “astenik tip”tir. Bu tipler duygusal ve entelektüeldirler. Toplum dışı, çekingen ve içe dönüktürler. Daha nitelikli suçlar ve mala karşı suçlar işlerler. 

Atletik Tip: Geniş omuzlu, dar kalçalı olan kişiler “atletik tip” tir. Bu tipler akıl hastalıklarına daha az yatkındırlar. 

 

    İnanç dediğimiz şeyin, bireyin din dışında da inançları olacağı gerçeği unutulmamalıdır. İnsanlara iyilik yapmanın ona huzur vereceğine inanması, onda denenmiş bir olgunun bilinç etkisi olabildiği gibi, herhangi bir konu hakkında körü- körüne incelemeden, düşünmeden, aklın süzgecinden geçirmeden, çevresel etki gücüyle de insan inanç sahibi olabilir. İnanma ile inancın köklenmesi kişinin düşünme mantığını olumlu veya olumsuz etkileyebilir. Örneğin, bir insanın inanması kişiyi olumlu yönde motive ettiği için ahlakidir. Eşinin sadakatine inanması ise; sevginin, güvenin, aşkın değerini olumlu motive eden inanmanın olumlu örneğidir. Dinin inanmanın gereklerini yerine getiren bir dindarın, dinin gereklerini yerine getirmeyenler tarafından sömürülmesi ise inancın olumsuz örneği olarak verilebilir. Buradan şu sonuçları çıkarmak mümkün:  

-Ruhun bir enerji olduğu ve bizim vücut bütünlüğümüzü koruyan, organ hücre ve dokuların arasını dolduran bir kolajen gibi düşünmemek için bir neden yok gibi görünüyor. Bu konuda, ruhu bilim insanlarının araştırması, ruhun maddesel boyutunu da ispatlaması gerekiyor. 

-İnançların, yaşamımızda gerek dini gerek metafizik alandaki kavramlarla her zaman bağlam içerisinde, bilinçle değişebilen eylemler olduğunun altını çizmek gerekiyor.                                                       

 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Emel Gündüz Denizaslanı
    2 ay önce
    Uzun ama yararlı bir yazı. Teşekkürler.
  • Lütfiye KADER
    2 ay önce
    Düzeltme:Bebeğin anne karnında bütünlüğünü koruyan plensatanın bebeği besleyen değil, bütünlğünü koruyan yardımcı olan bir yapı olduğunu söylememiz doğru olur. Zira bebek anne karnında göbek kordonuyla anneden geçen besinlerle beslenir. Lütfiye Kader