Evet işte yine bir ritüel ve yine bilinmedik sebeplerden de olsa sürüye uydurulan pıtı pıtı ayaklar.
El öpmenin hangi dertlere deva, hangi hastalıklara şifa olduğu ile ilgili yazımın sonunda vereceğiniz karar yine siz sevgili ebeveynlerin gönlüne kalacak elbet.
Ama ben bugün yine yapmam gereken yoruma küçük bir imza atıp çıkacağım.
Öncelikle gelin hep birlikte el öpmenin tarihçesine inelim.
18. ve 19. Yüzyıllardan süre gelen ancak doğu ve batı kültürü olarak ayrışan bir davranış şeklidir el öpmek.
Temelinde yatan felsefe ise;
bir kişinin diğerine karşı nezaket, saygı, hayranlık ve hatta bağlılığını gösteren bir selamlama hareketi olması. Özellikle de batı kültüründe bir beyefendinin bir hanımı selamlaması için el öpücüğü saygılı bir yol olarak kabul ediliyor.
Bugün pek de ritüel olmayan el öpme nadirdir ve çoğunlukla muhafazakar sınıf veya diplomatik bağlamlarda gerçekleşir. Bugün el öpücüğünün yerini büyük ölçüde yanaktan öpme veya el sıkışma aldı.
Ancak doğu kültüründe el öpüp başa koymanın hâlâ hükmünün sürüldüğünü görmek mümkün.
Bizim ise bu masum görünen, “saygı” kisvesi altında aslında sevgiyi birbirine aktarmak konusunda görünmez duvarlar ören bu geleneği gözden geçirmemiz ve sebebi mantığa uymuyorsa kırmamız belki de değiştirmemiz gerekir.
Bu yazımda ilk olarak saygıyı ele almakta sakınca görmüyorum.
O halde başalayalım.
Saygı nedir ve nasıl gösterilir?
Türk dil kurumuna göre tanımı:
“ Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.” Şeklinde geçmektedir.
Buraya kadar tamam.
Peki nasıl gösterilir?
Karşısındakine dikkatli ve özenli olma fikrinin yerini "ben merkezci " felsefeye kaptırdığını da göz önünde bulundurursak, bir insan bir kişinin sadece elini öperek saygısızlıktan muaf olabilir mi?
Saygı el öperek çoğalır mı?
Sevgi olmadan saygı mümkün mü?
Sarılmaktan çekinilen birine sevgi nasıl aktarılır?
Yoksa saygının altında yatan korku mudur?
Korkunun var olduğu bir hürmet, ne kadar gerçeğe yakın bir sevgidir?
Ya da biz çocuklarımıza şunlardan birini mi söylemek istiyoruz;
“Sevsen de sevmesen de saygı dediğin şey, söyleneni yapmaktır.”
“Saygı sevgiyle aynı şey değildir ama sevmediğine de sagı göstermelisin. Çünkü arada bir iki yüzlü olman gerek, kabul görmek için buna mecbursun.”
“Senin şimdilik buna aklın yetmez ben senin yerine verdim kararı, git o eli öp ve seni sevsinler hepsi bu.”
Yoksa şunlardan birini mi söylemeliyiz;
“Sen iyi insanlara sevgini dile getir ve kucaklaş. Böylelikle aranızdaki bağ artacaktır.”
“Koşulsuz sevgi ancak karşılıklı olduğunda samimiyet kazanır ve ölümsüzleşir.”
“İnsan sevdiklerini incitmekten korkar ve saygı karşındakinin duygularına hassas davranarak mümkündür.”
“Senin sevgi ile saygıyı ayırt edebileceğini ve bunu hayatına yerleştireceğine inanıyorum.”
Şimdi bu her iki duruma bakacak olursak, kültürümüzde korkuyla vücut bulmuş bir saygı kavramına karşılık, sevmekten küçülmüş kalplere bir nefes vermeyi umuyorum bayrama girmeden.
Çocuklarımıza korkuyu değil sevmeyi aşılayalım,
Onları el öpmek için zorlamadan kucaklaşmayı öğütleyelim.
Çünkü içtenliği eylemlerimizle doğru şekillendirerek kalıcı kılabiliriz.
Birbirimize sevgimizi aşıladığımız güzel bir bayram dilerim.
YORUMLAR