Mutluluğun dillere pelesenk olduğu, paçalara dolanmasının ise ıskalandığı şu son yıllarda, sürdürülebilir bir aile kurmanın zorluğu da beraberinde büyümekte ne yazık ki!
Gel gelelim öncelikle “Mutlu aile mümkün mü?”sorusuna.
Bu soru için evvela mutluluk ve aile kavramlarını ele almak ve sonrasında bu iki kavramın soruya kattığı anlamı birlikte incelemek isterim.
Mutluluk; insanın yaşama karşı doyumu, bir nevi tat alma refleksinin hayata uyarlanmış versiyonu diyebiliriz.
Her ne kadar yeni nesil psikoloji akımı bir yandan mutluluğun peşinde koşmayı pompalarken diğer yandan beklentileri bertaraf etse de, mutluluk aslında bir konuda beklentisi olan kişinin, kendi nazarında pozitif sonuçlanmış halidir.
Bir diğer kavram olan aile kavramı;
“aynı soydan gelenlerin bir toplamı” olarak kabaca tanımlansa da bu kavramı bir adım öteye geçiren felsefe ise, bir’in çatısında bir-lik ile birlik-te olabilme halini yaşama zuhur ettirme sanatı olmasıdır.
Bu bakıştan yola çıkarsak; bir akılla, birlik olmak ve birlikte hareket etmek aile olmanın koşullu yolu olarak tanımlayabiliriz.
Şimdi bu kabaca aklımızda canlanan özet ile sorumuzu tekrar hatırlayalım.
“Mutlu aile mümkün mü?”
Yani hem beklentilerin karşılık gördüğü hem de “bir olmak” yani tek akılla yaşamda karşılaşılan tüm yollara ve yolculuklara birlikte karar vermek mümkün mü?
Bazı araştırmalarda, tek çocuklu aileler ile çocuk sayısı fazla olan aileler arasında mutluluk düzeyinde bir fark olduğu gözlemlenmiş.
Bunun sebebine gelince, kişi sayısı ne kadar az olursa kuralları korumak ve ona uymak o kadar kolaylaşıyor olmasıymış.
Bu konudaki görüşüm bu araştırmanın bir çok yönüyle ele alınması gerektiği, bireysel psikolojiyi ziyadesiyle ilgilendirmesi gerektiği olsa da akla çok da mantıksız gelmiyor sanki.
Bir anne ve bir babanın çocuk yetiştirirken en önemli kuralı; tek dili konuşmak olmalıdır.
Birlikte hareket etmeyi becerebilen ebeveynler için, bugün sağlıklı bireyler yetiştirmenin en önemli adımını atmış diyebiliriz.
Pekâlâ çocuk sayısı buna etken olabilir!
Anne ve babanın ekonomik gücü, sabır seviyesi, sosyal yaşamı, bireyselken ve birlikteyken geçirdikleri süre göz önünde bulundurulursa sınırlara sadık kalmak bir hayli emek isteyen bir mesele haline dönüşüyor.
Fakat mümkün olmayan tek şey istemsizlik halinde verilmiş kararlardır.
Yani istersek her şey mümkün.
Çocuklar; sınırlarını bildikleri, kuralları uygulamayı anne ve babalarının davranışlarında öğrendikleri ve tek bir fikir ile net bir adım attıkları müddetçe sağlıklı bir aile ortamında büyümelerini engelleyecek bir ortamda olmazlar.
Mutluluğu beklenti ile şekillendiren insan yapısı, kuralların olduğu koşullarda beklentilerini de o kurallar çerçevesinde şekillendirir. Böylelikle kişinin beklentileri, gerçekleştirilebilecek mutluluklara dönüşür. Beklentinin gerçekleşmesine imkan sunulmuş bir yaşamda mutluluk zor değildir.
Aynı kurallar eşler arasında da “birlik” içerisinde şekillendiğinde, ne kadının beklentileri erkeği kısıtlar ne erkeğin beklentileri kadını sığlaştırır.
Mutlu aile; sınırları doğru zamanda, doğru kişilerle şekillendirmekle kendini elbette mümkün kılar.
Ama bu sınırlar toplumsal dayatmalar ve popülist yaklaşımlar ile daima risk altındadır.
İşte bu noktada sorumuzun son hali, "Nasıl bir toplumda yaşarken mutlu aile olmak mümkündür? Sorusuna dönüşürse, hemen hemen herkesin kafasında birtakım kritik ve egzotik sorular da oluşacaktır diye düşünüyorum.
Yanılıyor muyum yoksa ?
YORUMLAR