Okuma Zafiyeti
Melis Konukoğlu

Melis Konukoğlu

Okuma Zafiyeti

09 Ağustos 2023 - 11:05

Üzülerek belirlemiş olduğum bu konuyu siz okuyucularımın daha fazla kulak kabartacağına dair hevesimle başlıyorum yazıma. 

Türkiye, Dünya kitap okuma sıralamasında 180 ülke arasında maalesef 140. sırada yer alıyor.

Bir kısım verilere göre 2022 yılında bandrol verilen kitap sayısı bir önceki yıla oranla %14 seviyelerinde düşüş gösterdi.
Bu demek oluyor ki, Türkiye’de basılan kitapların sayısının diğer yıla oranla bir hayli düşüşe geçmiş olması.(Pandemi sonrası artan dijital yayıncılık sizi yanıltmasın ama)

2019 yılında kitap satışlarında KDV’nin sıfırlanmasına karşın son dört yıllık süreçte yaşanan fiyat artışları kitaba erişimi de zorlaştıran bir diğer konu maalesef! 

2023 yılında bir personelin asgari yemek ücretinin yaklaşık 120tl olduğu ülkemizde, vatandaşın bir kitaba 40 ila 100 TL arası ödeme yapması gerekiyor. Bu rakamlara bakıldığında ise bir öğünlük karın doyurma parasına satılan kitapların rağbet görmemesinin alım gücüyle değil de akıl yüküyle orantılı olduğunu pekâlâ görmek mümkün aslında. 

Dolayısıyla ruhu aç kalan insanların sadece karnının doyuyor olması da sorgulamamız gereken bir başka nokta.
Tabii bu da başlı başına ayrı bir yazı lakin esas döngü de burada başlıyor işte.
Zira sadece karnı doyup da ruhu doymayanların vasat varoluşunda yine okumamaya çıkıyoruz hep birlikte. 

Peki ülkemizde okuma oranını arttırmanın nasıl bir getirisi olurdu? 

Bunu ele alalım öncelikle.
Sonrasında ise bunu arttırmanın yöntemlerine bakalım isterim. 

Öncelikle Türkiye’de okuma oranı mı düştü, yoksa okuma alışkanlığı toplumun uzun yıllardır edinemediği bir davranış alışkanlığı mıydı?
Okuma oranının yüksek olduğu bir dönem var mıydı?

Bir ülkenin toplumsal normları, kültürel yapısı ve aile alışkanlıkları pekâla o ülkenin kaderini belirler. 

İnsanların bir çoğu refah düzeyini arttırma hedefiyle yaşamlarına yön vermeye çalışır ve bunu yaparken önce aktarılmış kadim yöntemleri denerler.
Yalnız kadim denilen şey her zaman yüce bir bilgeliği temsil etmez! 
Kadim bilgi; başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, denenmiş  kodlardır. Kadim olan bazen işe yarayan etkili yöntemlere sahiptir.
Ancak her bilgi aktarımı gibi yeniyi göz önünde bulundurarak, dönemin bilinci ile değerlendirilmesi gerekir.

Okumanın geçmişi yazmaya dayanır.

Bu da Sümerler’den bugüne gelmiş insanın kendini hatırlamasının en yalın ve etkili hali olarak günümüze aktarılmış asırlık buluşun ta kendisidir.

Yalnız bugüne bakarsak, okumaya yüklenen değersizliğin de bir kadim aktarım olduğunu görmekteyiz.
Bunun çokça nedeni vardır elbet.
Bu, siz okurları başka bir inceleme konusu olmaya yönlendirir belki.
Ama benim tahminlerimden biri, savaşmakla ve mal toplamakla cebelleşmiş, lükse düşkün hırslı bir Osmanlının (ki akside çokça örneğe sahip) belli ki bunu yaparken halkın gözünü açmaya yönlendirmeye hevesi yokmuş. 

Aşikâr olan şu ki; okumanın değersizliği kar topu misali günümüze aktarılmış. 

Duyguları yönetmeye teşvik eden; edebiyatın, sorgulamaya yön veren; felsefenin, hayatta kalmaya hizmet eden; bilimin, düşünmeye ve yaşamdan zevk almaya heves ettiren; sanatın, kısaca ruhun doyumuna ulaşmanın yöntemlerinin bu ülkedeki bedeli, bedenlerin doyumundan kat be kat ucuz kalmış olmasıdır. 

Gerçeğin bir yanılsama, en iyi olasılıkla toplumun oybirliğine dayanarak algının demokratikleştirilmesi olduğunun farkına varmak, yaşamda hakikate ulaşmaya çabalayan bir diğer grup için ne menem bir acı çekme şeklidir. 

Bu yazımı okuyorsanız hep birlikte acı çekiyoruz demektir.

Çünkü kendini bilen, yaşama kendini sorumlu hisseden bireyleriz ve her geçen gün alçalan gönülleri yükseltme mücadelesi içinde yaşama zorunluluğundan çok sıkıldık. 

Acı çekiyoruz çünkü; eğitilmemişlerin eğitime gönüllüleri hırpalamasından, sorumluluğunu almayanın sefasından, cahilinse cesaretine kurban gitmişlerin cefasından içimiz karardı.  

Acı çekiyoruz çünkü susanın gırtlağından çıkmayan sessiz çığlığına sürekli iğne sokmaktan ikrah geldi hepimize!

Diğer bir yandan kucaklamak istiyoruz; yeni dünyaya yeni doğanları seve seve, birlik ile şefkat içinde okumaya ve yaşamaya teşvik eden ebeveynleri.

Her şeye rağmen geleceğin iyilik, adalet ve dürüstlük umudundan vazgeçmeden sevda ile ilmek ilmek işleyen anne babanın yüce göğsünü kucaklamak istiyoruz! 

Okumayı nasihattan öteye geçirerek, gününe hem hal, eline meşgale edeni,
bilge anneyi, babayı, komşuyu, dedeyi, büyükanneyi, teyzeyi, halayı, amcayı, dayıyı, kuzeni, arkadaşı doya doya kucaklamak istiyor ve sevmek istiyoruz bu canım ülkemin içinde mücadele eden tüm gönüllüleri!

Ne denli kötümser görünse de resim, elimizde bir gök kuşağı paleti, vuruyoruz fırça darbelerini...

Renkli bir okuyuculuk ve anlatıcılık diliyoruz yürekten.

Öyle değil mi?

YORUMLAR

  • 0 Yorum