Şu anda ortalama on, on beş yaşlarında olan bir çocuk… Peş peşe birkaç seçim… Uzaktan da olsa savaş… Yalandan da olsa darbe… Direnişler… Yasaklar… Katliamlar… Pahalılık… Ekonomik çöküş… Salgın… Yasaklar… Seller… Depremler… Yıkıntılar… Güvenle kapısından girilen, taş üstünde taş kalmayan evler… Yıkıntılardan çıkan, çıkmaya çalışan, çıkamayan insanlar… Yolsuzluklar… Hırsızlıklar, hırsızlar… Korkuyla uykuya dalmalar, uykusuzluklar… vs. vs. vs. Gördü…
Şu anda ortalama on, on beş yaşlarında olan bir çocuk tüm bunları gördü… Yakından ya da uzaktan, içinde olarak ya da tamamen dışında kalarak… İzledi, okudu, duydu, yaşadı. Biz ne kadar uzak tutmaya çalışsak da bir şekilde tüm bunlara maruz kaldılar. Tüm bunlardan tamamen habersiz kalmaları da her şeyden haberdar olmaları da doğru değil. Ama aradaki denge çok zor, bu dengede kalabilen çocuk çok çok az…
Peki… Tüm bunları çocukluk, ergenlik döneminde yaşamış çocuklarda neler oldu? Kimisinin gerçekten umurunda olmadı. Kimisi hiç ilgilenmiyormuş gibi gözüküp sandalyesi masası ufacık sallansa, kapı aniden çarpıverse yerinden sıçrayıp bembeyaz kesilir oldu. Kimisi her haksızlıkta kendini muhalif ses ilan etti. Kimisi artık çok zor uyur oldu. Kimisi okul taksitini, alacağı kitabın ne kadar pahalı olduğunu en olmayacak yaşta dert edinir oldu. Kimisi aylarca evde kapalı kaldıktan sonra zincirinden boşanmışçasına nereye saldıracağını şaşırdı. Maskesini bırakamayanlar ya da bunu kıyafetine bir kombin olarak düşünenler oldu. Oyun oynamaları gereken yaşlarda gelecek kaygısına düştüler. Ve belki de “gitme”yi en çok düşünen nesil oldular. Çeşitli korkuların olmasının doğal karşılandığı bu yaşlarda doğal olmayan korkular edindiler. Hem hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar hem de çok tepkiseller… Hayatlarında “travma” kavramı yerleşik bir hal aldı. Ve halinden o kadar memnun ki bu kavram, gitmeye de hiç niyeti yok.
Şimdi… Kısacık ömürlerinin en hareketli, oyunlu, hayalbaz, eğlenceli olması gereken döneminde tüm bunları yaşamış ya da şahit olmuş çocuklara “Biz sizin yaşınızdayken…” diye başlayan ve çeşitli zorlukları, mücadeleleri yaşayıp neler başardığımızı anlatan cümleler kuruyoruz. Kime? Böyle bir dönemde doğmuş ve sağlıklı büyümeye çalışan çocuklara… Bir durup düşünelim, kimin şahit olduğu zorluklar diğerininkini döver acaba? Sokakta oynayabilmiş, görece özgür büyümüş bizler; iki yıl evde kapalı kalmış sonra güvenli evinin güvensiz olabileceğini de öğrenmiş ve kim bilir daha neler yaşamış çocuklara ahkam kesiyoruz. Biri de çıkıp “Hangi zorluk, bundan daha zoru olabilir mi?” demiyor. Biz de en iyi becerdiğimiz şeyi yapmaya devam ederek “ahkam kesiyoruz”.
Tüm bu süreç… Bizlerin 30, 40, 50 vs. yıllık ömrümüze sığdırmaya çalıştığımız ve sürekli çok etkilendiğimizi söylediğimiz bu süreç, çoğu çocuğun gelecek travması olacak –dilerim olmaz-. Ve bizler belki de bir süre onlara ahkam kesmekten öte, yanlarında olduğumuzu, güvende olmaları için elimizden geleni yapacağımızı hissettirmekten başka bir şey yapmamalıyız. Çünkü bizden daha farkında olarak, içselleştirerek büyüyorlar. Büyüdüklerinde de tüm bu yaşanmışlıkların üstüne ya her şeye duyarsız bir nesil ya da her şeyin farkında olan ve bir şeyleri değiştirmek için uğraşan bir nesil olacaklar. İkisi için de rehber olmak bizim elimizde… Yanlarında olarak, onları güvende tutarak, dinleyerek, söz hakkı vererek, birey olduklarını fark ederek… Belki bu kadarını başarabiliriz…
YORUMLAR