Merve Yiğit

Merve Yiğit

KAÇIŞ PLANI

23 Temmuz 2022 - 17:54

Bir süredir büyük bir çoğunluğun zihnini, ruhunu kurcalayan bir plan var: Kaçış Planı… Kurulan cümlelerin önemli bir kısmında “gitmek “ eylemi var. Nereye olduğundan çok, eylemin kendisini ağız dolusu söylemek, sürekli söylemek bile kaçış planının sanki yarısını tamamlamak için yeterli geliyor insanın çoğu zaman ilkel kalan zihnine. “Gitmek” üzerine konuştukça “gidiyormuş gibi” olmak bile yetiyor bazen. Nasılını düşünmek sonraki iş, önce “gitmek” fikrini zihne ve ruha kabul ettirebilmek için yapılan küçük oyunlar aslında bunlar. “Ah bir gitsek, gidebilsek, gitmeli buralardan artık” gibi okulda dilek kiplerini kullanma becerisi gösterircesine çekeriz sağa sola “gitmek” fiilini… Uzadıkça uzar sonra fiil, çekiştire çekiştire zamanla kullanılma amacı unutulur, amaç sadece bu eylemi kullanmak olur. “Ah bir gidebilsek…”
Sonra… Sonra gitmek için bir cesaret gösterilir ve gidilir. Zihin ve ruha oynanan oyunlar işe yarar, onlar da bu eyleme destek olur. Çok uzaklaşamadan yurdumun dağına taşına, kasabasına köyüne doğru “şehre elveda” dercesine gidilir. Şehirde evler kapatılır, hayaller kurulur, “hayat bu işte ya, ne o şehrin trafiği, gürültüsü, kirliliği, karmaşası o’su bu’su” diyerek büyük büyük laflar edilir. Zihin çoktan yolculuğa çıkmıştır, gitmiştir. Bedeni de ardına katar, el ele kol kola “giderler”.  Önce her şey pembe panjurlu ev hayalleri kıvamında çok güzeldir. Otantiktir, doğaldır, öze dönüştür… Kendi domatesini yetiştirmek, toprakla meşgul olmak, vücuttaki tüm olumsuz elektriği bırakmak, şehrin o hep şikayet edilen kaosundan uzaklaşmış olmak muhteşemdir. Kendi ektiğinin büyüdüğünü görmek, sonra onu sofraya taşımak her şeye bedel gibidir… Sessizlik iyi gelir, dışarıdaki sessizlik… İçinizdeki gürültüyü de daha “gitmek” kararı verirken susturmuşsunuzdur. Bir süreliğine…
Şehirdekinden farklı dertleriniz vardır artık. Güneş açtı, açmadı… Domatesler kızardı kızarmadı, çok rüzgar esti eyvah fasulyenin çiçekleri döküldü. Yağmur yağsa iyiydi, çok yağdı yağmur bahçeler hep mahvoldu. Günlük konuşmalar bu minvalde ilerler artık. Köylü dili ve edebiyatı hakim olmaya başlar tüm söylemlerinize… Kışları çok sessiz ve soğuk, yazları ürün telaşı…
Sonra içinizde o bastırdığınız seslerin sesi çıkmaya başlar ufaktan, dışarıdaki sonsuz sessizlik içinizdeki orkestraya ufaktan yenik düşmeye başlar. Domatesin rengi hâlâ güzeldir evet, tadı muhteşem… Ama zordur tohumdan o kırmızılığa ulaşana kadar ki yolculuk, yorar… Eski yorgunluklarınıza dönüp bakma ihtiyacı duyarsınız. Şehirli ruhunuz “köylüymüş” gibi yapan ruhunuzu ele geçirmeye başlamıştır artık. “Zaten yiyeceğim iki kilo domates onu da alırım pazardan canım n’olacak…” gibi bu sefer tersine oyunlar başlar artık zihne ve ruha… Pusuda bekleyen zihniniz hemen harekete geçer sonra, peşinden ruhunuz… “Gitsek” mi? Bir süre daha ikna çabaları sürer, tükürdüğünü yalamamak gerekir çünkü. O kadar büyük laflardan sonra geriye dönmek olur mu hiç?! Yakışmaz…
Ardından, geriye dönmek değil de, şehre doğru gitmek gibi düşünmek ister zihin, ruhu da ikna eder… Çünkü bir kere şehrin zehri girmiştir tüm varlığınıza, panzehrinin topraktan çıkan domates olacağını düşünmek büyük yanılgıdır aslında. Zihniniz de ruhunuz da o karmaşaya, kalabalığa, bitmek bilmeyen yorgunluğa anne karnından itibaren aşinadır. Sadece bazen küçük bir molaya ihtiyaç duyar, “gitmek” küçük bir moladır aslında şehirli insana. Büyük planlara gerek yoktur, küçük “gitmek”ler, “kaçış”lar… Sonra geri dönüşler… Şehrin büyüsü daimdir. Yorsa da, bunaltsa da, çok cazip gelse de küçük yerlerin dinginliği, şehir güzeldir… Çünkü şehrin zehri bakidir, arınamazsınız…
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum