Kromozomlar mıydı varlığımızın yapı taşı, yoksa aşk mı? Hangisi daha etkili bu dünyada nefes alışımızda? İki varlığın aşkla yek vücut olması mı, kromozomların bilinçsizce kaynaşması mı? Aşkla var olduğumuza inanmak daha bir cezbedici duruyor aslında. Kromozomların varlığını inkar etmiş olmuyoruz sanırım, sadece duruma daha duygusal bir gözle bakıyoruz.
Ve varlığımızı aşkın o onulmaz zaaflarında gizli tutuyoruz aslında… Sıfır ve birin dayanılmaz içsel gizeminde… Yokluktan, sıfırlıktan varlığa, bir olmaya geçiş… Bu durumda aşk karşısında tüm matematiksel teoriler de yıkılıyor aslında. Bir beden aşkla başka bir bedene sarılıyor ve temeldeki “1+1” yine “1” ediyor. Yaratma kılavuzunda bir, tek başına sıfırken “1+1” bize yeni bir varlığın denklemini kuruyor.
Yok olmayı da buna dayandırabiliriz sanırım. Nefes aldığımız ilk an birken, her nefes alışımızda eksiliyoruz aslında. Büyüdüğümüzü düşünürken aslında her geçen saniye sıfıra selam çakıyoruz. Yani başladığımız noktaya yavaş yavaş ilerliyoruz. Sıfırken yine sıfır oluyoruz son demde… Ama nefes aldığımız sürece hep bir olmayı sindiriyoruz içimize. Yokluğu, sıfırlığı kabul edemiyoruz. Varlığımızın olmadığı zamanları düşünemiyoruz. Yoktan var olduğumuzu ve yine yok olacağımızı kabul edemiyoruz. Bir olmak önemli çünkü, var olduğunu bilmek ve bir gün sıfır olma ihtimalini günlük telaşta akla bile getirmemek…
Bir olmanın içini asla dolduramayacağımızı, önemli olan sıfıra miras bırakmamız gerektiğini anlayamıyoruz bir türlü. Sadece, bu dünyada ne kadar uzun kalabileceğimizin matematiksel hesaplarına vuruyoruz kendimizi. Şunu yersek ömrümüzden şu kadar yıl gider, şunu yemezsek şu kadar yıl girer hayat bankamıza… Ya da şu rakamla şunu çarparsanız bilmem ne yaşınız ortaya çıkar…
Neyi neyle çarparsanız çarpın, neyin karekökünü alırsanız alın her yaptığınız dört işlemin sonucu sıfıra vuracak unutmayın! Bu hayatta sıfır her işlemde etkili eleman çünkü!
***
(Matematik madem hayatın temeline oturuyor, bir edebiyatçı da matematiği ancak bu çerçevede anlamlandırabiliyor!)
YORUMLAR