Zamanında ne güzel demiş Aziz Nesin… Yaklaşık elli yıl önce yazmış üstat, o zamanın çocuklarını düşünerek. Her dönem bir öncekine inat daha “harika” olarak geliyor çocuklar belki dünyaya. Ama esas şimdikilere bir bakıyorum da, harikanın da mı ötesindeler sanki biraz. Anne karnında bilmediğimiz bir şey mi yükleniyor şimdikilere de, doğduktan sonra kocaman bir insanmış edasıyla dolanıyorlar ortalıkta. “Büyümüş de küçülmüş” ifadesi bu son nesil için söylenmiş olmalı bence.
80’lerde doğup da esas çocukluklarını 90’larda yaşamış olan bizim nesle bakıyorum da, pek bir harikalık göremiyorum, şimdikilerle kıyaslayınca… Biz o zaman çocuksak, şimdikiler nedir bilemiyorum. Sus deyince susan, gel deyince gelen, oyna deyince oynayan kurmalı oyuncak gibiydik sanki biraz. Çok soru sorunca, ne çok konuştun sen derlerdi. Susardık, içimize içimize sorardık, cevapları da büyüdükçe düşe kalka öğrenirdik. Her ayağa kalkış bir cevaptı sanki… Hayatı kendi kendine öğrenen bir nesildik yani. Şanslıydık aslında, şimdikilere “kendi kendine yapmayı” öğretmek için didindiğimiz düşünülürse…
Şimdiki çocuklar… Doğar doğmaz gözleri kocaman kocaman açık bir nesil, biz bir hafta açmazmışız gözlerimizi. Bu yüzden midir acaba çabuk inanışımız her şeye, gözleri geç açılan bir nesil olarak… :) Şimdikilere bir şeyi açıklamak için kelimenin tüm anlamlarını kullanmak zorunda kalıyorsunuz, o da yetmezse yeni kelimeler türetiyorsunuz… Algıları sonsuzluğa açık sanki, aynı anda birçok şeyi fark edip yorumlayabiliyorlar ve asla hiçbir şeyi unutmuyorlar. Korkuyorum, çok tehlikeliler… :) O kadar çok şey soruyorlar ki ve ne mutlu onlara ki derme çatma hepsinin cevabını alıyorlar. Düşmelerine gerek kalmıyor, cevapları bulmak için… Hepsi bir yetenekle doğuyor sanki… Kimi doğuştan sayısalcı, kimi söz cambazı, kimi ressam kimi de sporcu… İnce-kaba demeden hepsinin motor becerileri bir harika… Bizim yeteneklerimizi keşfetmemiz için, önce yeteneğin ne olduğunu kavramamız gerekiyordu, bu da yıllarımızı aldı. Keşfettiğimizde de birçoğumuz bu yeteneklerden çok uzaklarda eğitimler almıştı. Bir kısmının yetenekleri hobi olarak kaldı, bir kısmı da kendi geliştiremediği yeteneklerini çocuklarının hayatına empoze etmeye çalıştı. Azınlık bir kısım da vardı ki, onlar da yaktı bütün gemileri, kendilerini yeteneklerinin akışına bıraktılar. Kafası karışık bir nesildik velhasıl… Şimdikiler maşallah çok net, şimdiden birçoğunun ileride ne olacağı belli, kimisi sayısalcı kimisi sözelci… Ve bütün çocuklar dahi… Herkesin çocuğu maşallah nevi şahsına münhasır üstün yetenekli… Üstün Dökmen diyor ki bir programında tam da bu noktada: “Çocuğu üç yaşına gelmiş anne babalar çocuğunu dahi ilan eder.” Sonra, “Çocuğun dışında kaç çocuk tanıdın, ne kadar çok çocukla bir araya geldin de kendi çocuğunun bir bakışta dahi olduğunu anladın…” diye devam ediyor üstat…
Bizim neslin de sıkıntısı bu sanırım, kısmen eksik kalmış çocukluğumuzu kendi çocuklarımızla tatmin etmek. En ufak bir beceri gösterisini dahiyane durumlara çevirmek. Her hareketlerini yorumlamak, anlam yüklemek… Belki de bu yüzden farklı bu şimdiki nesil, bizim yüzümüzden… Yani aslında işin sırrı yine bizim nesilde sanki, iyi yönlendirilememiş bir neslin tam donanımlı ebeveyn olma yolundaki çabası… Ve ortaya çıkan yeni nesil… Ama sonuçta hâlâ düşe kalka öğreniyoruz ebeveynliği, mükemmel olmak yolunda attığımız her adımda, aslında öyle bir şey olmadığını görerek…
Öyle işte…
YORUMLAR