Türkiye, bundan 11 sene evvel 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan anayasa değişikliklerinin halk oylamasına sunulmasıyla esasen Başkanlık Sistemi’nin kapısını açmıştı.
Burada henüz askeri vesayetin izlerinin taşıdığı, askerlerin seçimlere e-muhtıra yoluyla da olsa müdahalede bulunduğu dönemlerden bahsediyoruz.
O dönemde yapılan referandum %67 gibi bir oranla kabul edilmişti.
Birçok madde ile önemli değişiklikler öngörülürken en kritik maddelerden bir tanesi Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiydi.
Bu bir anlamda parlamenter sistemin kilit taşlarından birinin kaldırılarak yerine başkanlık sisteminin önünün açılması anlamını taşıyordu.
Deyim yerindeyse parlamenter sistemin kurumlar arasında birbirine bağlanan iplerinin düğüm noktası halk tarafından kesildi.
Sistem gereği en tepede olan ancak birazda denetleyici, biraz dışarıda kalan, güvence olan Cumhurbaşkanı’nı birdenbire yürütme kanadının içerisine attı.
Sistemin çarkları o noktadan sonra birbirini zorlamaya başladı, akabinde o tarihten bugüne Türkiye toplam 10 adet seçim geçirdi.
Bunların 6 tanesi genel ve yerel seçim iken 4 tanesi referandum ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri şeklinde gerçekleşti.
2015'te yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Türkiye tarihi için ayrı bir önemi vardı.
2007 tarihinde halktan onay alınarak yürürlüğe sokulan Cumhurbaşkanı’nın ilk defa halk tarafından seçildiği seçim olarak tarihe geçti.
Başlarda da belirttiğim gibi parlamenter sistemin fiili olarak sona erip Başkanlık Sistemine geçilmesinin en önemli ayaklarından biri tamamlanmış oldu böylece.
Bazı yazar ve gazetecilerin artık sistem olarak parlamenter sisteme dönülmesinin kolay olmayacağı yönündeki söylemlerinin gerekçesi de buna dayanıyor esasen.
Bu, bir gecede yapılan bir değişiklik değil nihayetinde.
Zemini hazırlanan, tüm yasal süreçlerden geçen, parlamenter sistem dâhilinde kalarak ve o sistemin verdiği haklardan faydalanılarak yeni bir sistemin önü açıldı.
Şimdi bir seçimle beraber tekrardan parlamenter sisteme dönülmesi kolay değil.
Ya da şöyle denilebilir, parlamenter sisteme geçmek artık bir seçimlik bir şey değil.
24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak erken seçimi kazanan aslında daha önce kabul edilmiş olan Cumhurbaşkanlığı Sisteminin başına geçecek.
Dönüşüm için tekrardan bir referandum sürecine girilmesi, 2007'den bu yana alınan kazanımların itinayla tek tek silinmesi gerekebilir, bu da öyle bir gecede yapılabilecek bir şey değil.
Bu anlamda Türkiye için şu süreçte esasen Başkanlık Sistemi olan ancak bizde biraz özgünleştirilerek Cumhurbaşkanlığı Sistemi adını alan sistemin devamı niteliğinde bir seçim olarak 2007 yılından bu yana planlı bir şekilde adım adım yapılan manevraların nihayetlendiği bir seçim olacak.
Tabii ki ilginin Başkanlık Seçimine kayması milletvekili seçimlerinin arka planda kalmasına neden oldu. Nihayetinde eskisi kadar olmasa da birçok noktada meclis ve başkanın birlikte hareket etmesi gerekeceğinden en az başkanlık seçimi kadar önemli bir seçim gerçekleşecek.
Ancak ve ancak özellikle referandum süreçlerinde yeni sistemin destekleyicileri, yasa yapıcılar parlamenter sistemin eksiklerini sayarken, söylemlerinde sık sık “çok fazla erken seçime gidildiğini, bunun da ülkenin ekonomik ve siyasal dengelerini bozduğunu, bu sebeple de istikrar sağlanamadığını en önemli argüman olarak” ortaya koydular.
Fakat, daha şimdiden eski alışkanlıkların nüksettiğini görüyoruz ve yapılan yanlışların külliyen var olan sistemin üzerine yıkmanın doğru bir argüman olmadığının tanıkları oluyoruz.
YORUMLAR