Hayat; Hayat bize sunulmuş bir armağandır, ama iç dünyamız? Yaradanın bize bahşettiği bir lütuftur.
Her insanın içinde koca bir kainatın gizli olduğunun kah farkında olan, kah bu kainatın bir parçası olduğunun farkında olmayan insanlara lütfudur.
Ve her nefes alış verişimizde öyle bir dokunur ki evren bize usulca; yaradan ile aramızdaki tek köprünün aldığımız nefesle olduğunun idrakine varırız…
Bu farkındalık bilincimizi harekete geçirir. Herşeyin başlangıç noktasının aldığımız nefes olduğun idrakiyle; bilincimizi nasıl bilgilerle doldurduğumuz, kendi ruhumuzu tanımamız açısından ne kadar da önemlidir oysa...
Her an zihnimizden bir sürü düşünceler akıp geçer. Düşünceler geleceğe ekilen tohumlardır..
Gerçekliğin tohumlarını, ya da kendi gerçekliğimizin tohumlarını güzel düşüncelerle atmak; bize kendimizi daha iyi tanımak ve hayatı daha iyi anlamak adına nede güzel kolaylıklar sağlar.
Her zaman, ne söylediğimizin, nasıl davrandığımızın farkında olmak, nefesi kimden alıp, kime verdiğimizi bilmek ruhumuzu iyiliklerle besler.
Unutmamalıyız ki, o izin vermeseydi nefes alamazdık, O’ndan aldığımız havayı özümüzde hissedip yine ona veremezdik.
Nefsimizin farkında olmak, bize O’nun gözleriyle etrafımıza ve birbirimize bakmamızı sağlar. Gururumuzun, kibrimizin bencilliğimizin üzerimizden akıp gitmesine sebep olur. Hayatımızın lezzeti artar.
Samimiyet ve içtenlikle bir çok kapılar açılıverir önümüzde; gönlümüzün sevinçleri artar.
Kocaman bir okyanusun içinde küçücük bir kum tanesi gibi hissederken, birden koca bir okyanus oluşur içimizde kelimelerden dudaklardan dökülmek isteyen...
Çünkü farkına varırız ki; Kainatta var olan her şey O’nun sevgisinin tecellisinden ibarettir; ancak her nereye baksak O’nun kudretini, O’nun tezahürünü görürüz…
O’nun sevgiyle yarattığı herşeyi bizler O’nun CEMAL sıfatıyla kavrayıp, ona uygun davranmalıyız ki; “kendi yaradılış hakikatimizin varlığını” yaşayabilelim.
Bir yanımız hep eksik ve boş kalmasın...
Çünki içimizdeki ilahi sevginin gücü bu gerçeğin açığa çıkmasını ister, aşikar olmak ister…
Dilerim hepimiz önce kendi içimizin sesini dinler, insan olabilmenin sırrını yaşayabiliriz. Çünkü bize verilen ne mal, ne makam, ne evlatlar, ne güzellikler, sahip olduğumuz hiçbir şey bize ait değildir. Sadece ve sadece ruhumuzun, gönlümüzün kazanımları bir ömürlüktür, bize biçilen bir vakte kadar.
İnanıyorum ki, er ya da geç olacaksa bu dünyadan göçüp gitmek; dönülmeyene gitmeden varmanın kapısı” Rabbin gönlümüze tecellisinde”.
Not: Selam doğruyu arayıp,o yolda seyr edenlerin üzerine olsun.... Dudaklarımızdan dökülen tüm sözcükler, yüreğimizden geldikçe; zenginleşir, harikalar yaratarak manâ ve bilgi yüklü gizli dehlizlere açılan kapılar gibi olurlar. Bu kapıları aralamaya çalışırken; buradan sizlerle paylaşmak, farkındalıklı gönüllere değmek büyük bir onur ve heyecan benim için... içimizdeki belirsizliklerin artarak çoğalması, bizlerdeki yaratıcılığı ortaya çıkardığına inandığım için: O'nun dilemesiyle parmaklarımıza bahşettiği yetenekle bir renk cümbüşü içinde, adeta kendimi kaybederek lekelerle tualin üzerine dökmeye çalıştığım ruhumun derinliklerini de yazılarımla birlikte paylaşmak da ayrı bir mutluluk...
Teşekkürler... yüreğinizin en ücra köşelerine kâh sözcüklerle, kâh renklerle dokunabilmek ve gönlünüzün sesinde buluşabilmek dileğiyle..
YORUMLAR