Harflerin rengindeki ilham!
Nalan Yılmaz

Nalan Yılmaz

Esintiler...

Harflerin rengindeki ilham!

15 Ekim 2014 - 19:55

Kalbimiz nasıl bir derya ki dilimiz kıyısında şakayık misali çağıldar, çoğalırken, bülbül bile nasıl da şaşkınlaşır,
Aheste bir sabah yıldızı olmaklığıyla penceresindeki bir sinenin,
Kim bilir belki de yıkanmaklığıyla kimsesiz bir ruhun sessizliğinde pür-i aşk ile......
Özümüzdeki " Hu" ile nefesimizin, sadece nefes olmadığının heyecanını, hayat bulduğunda harflerimizin renginde,
Renklerinin de ötesine ereriz her nefeste..
Ve ilham doğal gelir, duyguların kendiliğinden akışında... Ruhun gerçek evi olan o sonsuz 'an' a teslimiyettir o an... Odur ki ilham ses vermek istemez her zaman ummana...
İçmesini bilene yâr olmak ister, her bir dokunuşta duyabilen nefeslere
Ses verdikleriyse zaten çıkmıştır mühürlü kulaklara üflenişiyle...
Aslolan değil midir ki ses veremedikleriyle,
Eşrefi mahlûk olmaktalığımızla üstlenebilmektir bütün mesele, boynu büküklüğümüzle beklemek o koyu gölgeliklerin elma bahçelerinde,
Nasılda ağır gelir yükselmek isteyen adem makamlarının nefislerine...
Hani esrarengiz karanlığında dolunaysız bir gecenin...
Yığılır ya Kâinat kitabını açığa çıkaran 'plân'ın temsili kâğıtları uçuşur ya etrafında,
Yok etmek istercesine kalemin kurşun ağırlığını,
Havada dönüp duran her türlü renk ve kokuda harfler...
Dans ediyormuşçasına bulup yakalamam için, yakalayıp büründürmem için adeta...
Babilin asma bahçeleri mi bu güvercin sesleriyle bir o kadar çiçeğin gölgesinde,
Yâda salınıp duran tavus kuşları mı var edasında asaletinin
Süzülüvermişler önüme dinginliğiyle huzurun...
Dokunup da onlara bilincimin ahengiyle,
Aklımın ruhuma teslimiyetini görünür kılmaya çalışıyorum, saklanmak isteyenlerin eşliğinde berraklığıyla hayallerimin...
Çünkü o an yaşanmayacak olan an dır bir daha tekrarına...
Çünkü bize sunulan akışın içinde olduğumuz vecd halidir o an...
Çünkü yaratılırken her an yeni oluşumların defe atiyle
Bize sunulan farkındalıklı anların kavuşumudur heba etmek istemediğim...
Çünkü uyandığımızda yeni bir günün sabahına ,
Ben değilim gördüğüm ben
Yoksa ben mi sanırsınız bensizliğimde beni...
Yeni yaratımların dönüşümüyle saçtığımız ışıkla, yeni bir ben olmanın bilinciyle hissederken çiçek çiçek açtığımızı goncasından...
Düşünebilir miyiz iki kez yıkanabileceğimizi bir ırmağın sularında,
Geçebilir mi ki dünya aynı yerden bir kez daha yörüngesinde....
Kim bilir
Unutabilir miyiz ki lezzetini hayatın bu kadar baştan çıkarıcı olduğunun,
Noktalanacağını bilmesek toprak ile kavuştuğumuzun...
Anlayamadığımızla ölümü Hz. İsa'nın yenmesi gibi...
Hatırlayabilmeliyiz oysa hayat denen 'rüya'nın karşı konulamaz çekiciliğini,
Merhemi değil midir acıyan zevklerimizin,
Her an yok olabileceğimizin kaygısı...
Doruklarında saf ve katışıksızlığın
Meyvelerini sunabilelim isimsizliğimizle, ölümü öldürebilmenin sevinciyle
Atlayabilirdik bir mekândan bir mekâna tekrar tekrar dirilmişliğimizin mecburi döngüsüyle...
Sanmayalım ki hayat tutunmaya çalıştığımız hedeflerimizden ibaret,
Gerçek olan ötesindeki manadadır yansımalarımızın aynalarında...
Bu nasıl bir sınav ki;
Düşünce ve duygulara sere serpe serimlediğimiz bedenimizi,
Sezgilere açtığımız zihnimizle,
Nefeslerimizin alıp verdiğimiz o görünmeyen aralığında
" Hay" esmasıyla ruhumuzun arafını yaşıyoruz...
Girebildiğimiz kadar yaşamın içine, ta en derinlerine
Ölümün de içine girerek tekrarlanıyoruz
Ruh'a borçlu olduğumuz varlığımızın bilinciyle..
Ne kadar biliyorsak ' hayatı ölüm' ile
O kadar biliriz 'ölümü hayat' ile...
İşte o zaman,
İşte o zaman olmuş oluruz semaların arasında...
Ölçü oluruz, kutsal insan vasfıyla
Her bir zerresine sırrının semalarına
Hz. Ali'nin " Perdeyi gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecektir" sözcükleri hercai kokularıyla dökülüverir dudaklarımızdan...

YORUMLAR

  • 0 Yorum