Umudun Kumsalındaki Ayak izleri...
Nalan Yılmaz

Nalan Yılmaz

Esintiler...

Umudun Kumsalındaki Ayak izleri...

26 Eylül 2014 - 07:30

Turuncu bir akşamüstü iniyor iken körfezin dalgın sularına; meltemin her salınışında, gözlerim görebilmenin sevinciyle, gönlüm hissedebilmenin edasıyla, çıplak ayaklarım ise bir kum tanesi, bir çakıl taşı olduğunu farkedebilmesinin heyecanıyla yürüyor iken dalgaların arasında;
Kendimi tualin içindeki kocaman bir kumsalda buluverdim...
Asırlardır kurak gözlerimizin kimbilir kaçıncı yorgunluğunda,
Katran yanlızlığımızın kış uykusundaki ürkek gecelerimmiydi beni ben kılan...
Hiç uyanmayacakmışcasına sürüklendiğim pervasız acılarımın,
Son bulan fırtınalarını süpürmekteyim sanki...
Kâh sesime ses veren soluğunla çığlık oluyorum,
Kâh deli mavi dokunuşlarının ıssızlığında kayboluyorum...
Bilmem ne kadaar uzun zamanlar öncesi,
Dizilenmiş umutlarımın penceresinde,
Tanelerini topluyorum gözyaşlarımın...
Güvercinlerin kalabalık yanlızlığıyla
Umudun rengine boyanmış sahilin,
Ürkek bekleyişlerinde Sen'imi arıyorum...
Sağnak sağnak dökülen sevgi yağmurlarında,
Kucaklarken rahmetinin her bir damlasını ,
İçsel yürüyüşlerimi adımlıyorum...
Ayaklarıma çarpan sesiyle uysal dalgalarının,
Zihni tasavvurlara yüklenen aşkı,
Bedensizliğimin muhteşem yaratımında duyumsuyorum....
Kimbilir
Hangi ruhsal cazibenin okşayışlarındayız,
Kendimizi sunduğumuz dudaklardan,
Hangi eşsiz mabedimizin bilinciyle
Kutsi dönüşümü tadıyoruz sükûnetle...
Kavradığımız ruhun doruklarında,
Yaşarken, MÜDEBBİR esmasının aşkınlığını,
Taçlandırılmış ruh nimetlerimizin zenginliğinde,
O'nun KÛN ! Nidasıyla
İki ile girdiğimiz bu lezzet kapısından,
Ziynetimizi usulca Tek ile,
En derin VUSLAT'a taşıyoruz!

Evet...Duygularımızı , içsel heyelanlarımızı anlatırken ya da dökerken kelimelere, hayat felsefemizi, felsefi bir dil ile ifade ediyor olabiliriz; ama ' bu bir felsefe' değildir sadece...
İçimizdeki enerji nehirlerinin çağlayarak akışıdır " gül kokulu cennet bilinciyle" ...
Yaradan' ın daimi bir şe'n halini hissettiğimiz " mutluluk" tur gözbebeklerimize dolan...
Çünkü O'nun tecellisinin içindeki Aşkı, Aşkın içindeki sıcaklığı hissettiğimiz andır, egolarımızın eriyip aktığı andır o an!
Ona tam bir " sevgi" ile dokunduğumuz her şey , kulağımıza tüm sırlarını fısıldar, ifşa eder...
O'na nasıl dokunursak, bize öyle cevap verir!..kendinin bile farkında olmadığı hazinelerini döker önümüze,
Aşkının minnet, şefkât, tutku nedimeleriyle...
" Aşksız geçen günü günden sayma" derken Mevlâna ;
Kalplerimizi katılaştırmayalım, donuklaştırmayalım, ifademizde samimi olalım ister...
" BİZ GERÇEKTEN İNSANI EN GÜZEL SURETTE YARATTIK " TİN/4
Sadece bedenimiz ile değil, bütün ruhsal boyutlarımızla ve duyarlılığımızla dokunabildiğimiz sürece "HER VARLIĞA " bir çiçeğe, bir taşa, bir yaprağa ya da bir tene......İşte o zaman insan olduğumuzun, evrensel olduğumuzun, Kâinata dokunduğumuzun, kâinatın bir zerresi olduğumuzun hissedişiyle
Ve aşkın ışıltısıyla pırıltılar saçarız o nazik dokunuşların mucizesinde...

YORUMLAR

  • 0 Yorum