Bazen nazenin bir edayla sıralanır noktalar, ''diyeceğim şu'' der gibi.
Son değil, sonsuzluğa bir başlangıçtır kelimelerin yanındaki duruşları. Onlardan binlerce kelime üretebiliriz umursamaz tavrımızdan sıyrıldığımızda.
Ne kadar çok sayıda yan yana gelirse o kadar fazla şey anlatırlar bize. Tıpkı sessizliğin kulaklarımızı yırtan çığlığı gibi.
Noktalarım oldu benim
Dilim tutulunca ard arda sıraladığım
Elbet üstüne koyacak harflerim olacak
Belki cesurca kavuşturacağım onları,
Belki de sonsuza dek yalnızlığa mahkûm kalacak
Noktalarım...
Bazen de konuşurken yutkunuruz içimize vuran kelimelerin dışarı çıkmasını engelleme çabasıyla. Bu kez bir şarkı ya da türkü olup bağrımıza vurur diyemediklerimiz.
Ey Yar!
Ben sustum,
Yuttum tüm sözcükleri
Yükledim sevdaları en yanık türkülere
Sen anla diye...
Çoğu zaman kendimizden saklanmak için kaçmayı deneriz. Oysa her kaçış kendimize giden yolda koşmaktır!
Hani inzivada kalıp, aynaların ardındaki sırda
Ararsın ya kendini
Sesinin yankısı vurur aynadaki yüzüne
Bir hıçkırık takılır boğazına
İşte öyle...
Ve sonunda bilindik sözlerin kalabalığına sığınırız çaresiz. Anladığımızı, anlattığımızı ve anlaşıldığımızı sanarak. Oysa…
Ne çok inciler döktük yüreğimizden
Çağlayan misali
İki harfi yan yana getirip
Bir laf edemedik henüz
Elsiz, ayaksız ve dilsiz olduğumuzdan mı?
Kelimelerin kifayetsizliğinden mi?
Ya da... Ya da…
Nazlı Saraç Orak (Naz'ca)
YORUMLAR