Köşe yazılarımda genel olarak haksızlıkları kaleme almaya ve bunları yumuşak bir üslupla aktarmaya karar vermiştim. Fakat hazır 14 Şubat kapımıza dayanmışken bu anlamı güzel günün yaşattığı haksızlıkları da dile getirmeden geçmek istemedim.
Dışarı çıkıp insanlara soru sorsak “Sevgililer günü kimin icadıdır?” diye, kimsenin cevap verebileceğini sanmam. Bunun sebebi toplum cehaleti değildir, tabi toplumumuzun ‘Araştırmama’ kabiliyeti de mevcuttur ama bu konuyla alakal asıl sebep zaten bunun cevabının ne resmi ne de gayri resmi olarak bilinememesidir. Tarihte Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Çok şanslıyız ki adamın adının anlamı hoşlanılan kişi ve sevgili anlamındadır. Bu inanışlara ek olarak Antik Yunan tarihinde Ocak ayı ortası ve Şubat ayı ortası Zeus ve Hera’nın kutsal evliliğine adanmıştır. Peki bunlar mıdır ilişkilerde hem cenneti hem cehennemi yaşatacak olan günün sebepleri? Muhakkaktır ki bunlarında etkisi büyük, lakin etkisinin tesir derecesi bilinmez. Bana kalırsa araştırmalarımdan okuduğum ve henüz size aktarmadığım, 14 Şubat, 1800 yıllarda Amerikalı Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasıyla başladı her şey….Kimine kabus kimine rüya gibi geçen gün…J Ekseriyetle erkekler, adamı lanetlemeye başlamışlardır. “O kartı yollamayacaktın Esther” , bayanlar da “ Sadece kart mı yolladın seni cimri” diye.
Sanırım üstteki paragrafın son cümlesinden bu yazıyı neden yazmak istediğimin ipuçlarını yakaladınız. İnsanları memnun etmek zor. Hatta % 90 memnuniyetsizlik hormonları salgılanır bizden. Yaparsan esik görülür yapmazsan Allah zaten belanı versindir.J Aşağı sakal, yukarı bıyık misali bu kazadan sağ çıkmanın derdindedir insanlar. Peki bu insanların cinsiyeti nedir? Bir bayan olarak maalesef ki Fail’i bayan Mağdur’u erkektir bu davanın.
Sorgulamakta fayda var. Ama neyi? Ben şunu sorguladım zamanında ‘neden asırlardır her şeyi yapan erkek, yaptığı da bayandır diye. Çok okuyan bir insanım, araştırmayı da severim. Bunların etkisiyle oluşan bilgi birikimimin arasından en net cevap olarak şunu çıkardım. İlkel insanlara inmek gerektiğini gördüm. Doğum ve doğumdan sonra bebek bakımı dişiye has olduğu için ve dişi bu evreyi yaşarken erkek birey onu doyurmaya ve onun diğer tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik görevler üstlendiği için günümüze kadar bilincimize erkek yapan bayanda kendisine bir şey yapılan şeklinde işlenmiştir. Bu konu benim inandığım bir düşünce olmakla beraber altı bilimsel araştırmalarla doludur. ( Bunun için kütüphanelere gidip kitap karıştırmanıza gerek yok, arama motoruna markaları yazmak yerine bir seferlik yaşamla ilgili merak ettiğiniz konuları bilimsel olarak araştırmanız kafidir)
Sebebini de kendimizce bulduğumuz bu konunun erkekler için “KARA BAHT” olduğu aşamasına geçersek. Onlar bu işten sağ çıkma derdindeyken biz bayanlar da bizi hediyelerle boğmalarını beklemekle meşgulüz. Sanırım olaya yanlış boyutlardan bakıyoruz. Erkekler bunu külfet gibi görmekten vazgeçip bayanlarda beklentilerini düşürseler daha güzel bir dünyaya uyanacağımıza inanıyorumJ Hatta iki tarafta madem böyle güzel bir gün var suyunu çıkarmak yerini tadını çıkarmaya çalışsalar, OHH NE ALA! Böyle belki konu biraz farazi oldu hemen bir örnekle somutlaştırayım. Farzı misal sevgilisine en pahalı hediyeyi almaya çalışan erkek birey, sana sesleniyorum! O çabaya girmek parana iş yaptırmak demek. Bunun yerine kendinden ödün vermeyi tercih et. Yani beynini yor, elini yor, ayaklarını yor. Cebini yorma. Hiç yapmaktan zevk almadığın bir şeyi yap mesela onun için. Bu onu o kadar seviyorsun ki parayla ölçülemez manasını verir. Tabi bunu yaptığın kişi eğer bunu algılamıyorsa bence uzak durJ Şimdi de kendisine en pahalı hediye alınmasını bekleyen bayana seslenmek gerek. Görmüyor musun adam cebine yaptırıyor seni sevmek işini buna kanma! Sana emekle ödeme yapsın. Klasikleştirelim konuyu ‘SEVGİ EMEK İSTER’.
Bu özel günde darmadağın olan hayatlarla birlikte dağılan konuyu toparlamak gerekirse, her şeyi bir kenara bırakın, bu günü bir görev gibi yerine getirmeye çalışmanın faydası yoktur. Eğer bir sevgi kırıntısı dahi varsa iki tarafta bunu aktarmanın yollarını bulmaya çalışır zaten. En güzel şey değil midir sevdiğinin gözünde sizin sebep olduğunuz bir pırıltı görmek. Ama bu pırıltının sebebinin illa bir pırlanta olmasına gerek yok. Elbette ki hediye almak bu olayın tılsımıdır ama bu tılsımı en pahalısı diye almaya kalktığında bozmuş olursunuz. O an ihtiyacı neyse pahalı ya da değil onu almak en doğru harekettir. Arzu ettiği, içinden geçtiğini bildiğin şeyi bulmaya çalış ki, içten dokunsun. Yoksa para harcamak adına her özel günde pırlanta, altın alıp kuyumcu dükkanı açmaya gerek yok demek istiyorum. Yine de “Aşk varsa, bir yol vardır” diyorum ben. Benden de güzel açıklayan birisi var aşkı. Onun sözünü yazıma nokta olarak koyuyorum. Prof. Dr. Semir Zeki, ''Aşk bir hastalık ama tedavi etmeye gerek yok. Hayatınız boyu devam etmesini istediğiniz bir hastalık. Arzu edilen bir felaket'' diyor. Bu hastalığa kapılmanız ve kurtulmamanızı da ben diliyorum….
YORUMLAR