(Günümüzden 17 yıl önce)
Paul panik halinde, hararetli bir şekilde telefonda biriyle konuşuyordu. Jason ona belli etmeden Paul'u dinleme çabasına girmişti. Kamp alanınındaki ipuçlarını kaldırıyormuş gibi yaparak gittikçe Paul'a yaklaştı. Zaten Paul o kadar kopmuştu ki dış dünyadan, değil Jason oradan timsah geçse farkedemiyecek durumdaydı. Jason yeterince yaklaştığına karar verdiği anda pür dikkat dinlemeye koyuldu. "Efendim inanın elimizden geleni yapıyoruz. ..Ben kızın yaşayabileceğini düşünmüyorum biz bile kendimizi buradan sağ çıkaramama ihtimaliyle karşı karşıyayız.....Öldü.....Hayır efendim hiç bir delil bırakmadık bize dair. Şuan son kontrollerde yapılıyor....Adamlarım sağlamdır....Yardım aldığını mı düşünüyorsunuz...........Hallederim" dedi ve telefonu kapattı Paul. Sonra şüpheyle etrafına baktı. Sanki aklına hiç düşünmediği bir şey gelmişti de nasıl daha önce gelmedi diye kızıyordu kendine. Jason konuşmanın tek tarafından duyduklarıyla nereye varabileceğini bulmak için kafasında cümleleri tekrarladı. Aynı zamanda doğal görünüp Paul'un da dikkatini çekmemesi gerekiyordu. Sanırım kafasındaki cümle sorgusundan, Paul'un 'EFENDİM' diye hitap ettiği kişinin ona adamlarından şüphelenmesi gerektiğini söylemiş olabileceğini çıkardı. O zenci tenli afro Amerikalı Jason birden beyaza kaçan bir tona bulanmıştı. Evet yardım etmişti ama kızın kaçmasına değil, kadının kaçmasına da değil! Bunu nasıl açıklayabilirdi ki çünkü yardım etmedi ama yardım etti, bu durum cidden onun için trajikomikti. O an sadece paniğini belli etmemek için çaba sarfetti. Yere eğilmiş ipucu olabilecek bir şeyler topluyormuş tavrına tam gaz devam etti. Böylece yüzündeki panik ve korkunun yarattığı duygu silsilesini görmeleri zorlaşacaktı.
Paul birden Jason'a döndü, ona doğru yaklaştı ve yumruk attı. Jason kendi etrafında dönerek yere savruldu. Artık işi bitmişti. O böyle düşünüyordu. Paul " Senin salaklığın yüzünden kaçırdık kızı" deyince Jason rahatlamıştı. Artık biliyordu ki Paul EFENDİSİ'ne olan sinirini Jason'dan çıkarıyordu. Bir şey bildiğinden değildi öfkesi. Durumu gören diğer Adamlar birden o tarafa koşup ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Jason yerdeydi, patron bağırıyordu, burada neler oluyordu? Paul birden herekese bağırmaya başladı "Beceriksizler, on tane adam bir kadınla bir çocuğa sahip çıkamadınız." Öfkesinden deliye dönmüştü, yerinde duramıyordu. Kime çatacağını bilemiyordu.
Jason'ın aklındaysa Kristen ve kızı vardı. Acaba kadın hala yaşıyor muydu. Gerçi hala yaşıyorsa Jason ne yapabilirdi ki. Peki ya küçük masum kız? Belki de şimdiye kadar vahşi bir hayvan tarafından yenilmiş yada bir yılan tarafından zehirlenmişti. Bunlar aklına geldikçe kendi eşini ve oğlunu düşündü. Artık Kristen ve kızı için bir şey yapamazdı ama kendi ailesi için yapabilirdi. Yine de Kristen'ın son arzusunu yerine getirecekti. Onun bulunduğu yere doğru gitti. Hala etraftan iz siliyormuş havasındaydı. Bu izlenimle taşı bulabilirdi ve alabilirdi yanına. Aradı, aradı ve aradı. Ama Kristen'a getirdiği taşı bulamadı. Yoksa diğer adamlardan biri mi bulmuştu hem ne olabilirdi ki o taşta. Kafası iyice karışan Jason bir annenin hatta ölmek üzere olan bir annenin son arzusunu yerine getiremeyeceğini bildiği için üzülüyordu. Şuan zaten buhranlı bir ruh halindeydi. Vicdanın da ki tüm kemikler saatler önce kırılmıştı ve o dakikadan beri sızlıyordu. Vazgeçmedi, aramaya devam etti. Kadın Jason'ın dibinde yatıyordu ama kadına dokunamıyordu. Dokunsa belki ona soracağı tek şey taşa ne olduğuydu. Yaşayıp yaşamadığını bile kestirememesi durumu zorlaştırıyordu. Ama artık Jason da şansının sınırlarını fazla zorlamıştı. Nitekim diğer adamlar araçlara binmeye hazırdı ve ona 'hadi' diye sesleniyorlardı.
Bu kadın Jason'a ne yapmıştı böyle. Uzun süredir unuttuğu merhamet hissini ona bu kadar derinden nasıl yaşatmıştı. Yoksa Jason hiç bir zaman kötü biri değildi de durum hiç onun için merhamet duygusunu devreye geçirecek kadar kötüleşmemiş miydi. Düşününce Jason'ın bu soruya verdiği cevap 'EVET'ti. Jason ya yasa dışı işlerde görev almış ya da en fazla birinden işkenceyle bilgi almıştı. Hiç birinde de bir çocuk yada ölmekte olan bir anne söz konusu değildi. Bu yüzden de katı ve merhametsiz durabiliyordu. Ama şuan ki durum ne yaşamayı ne de yaşatmayı isteyebileceği bir durumdu. Ve böyle bir durumda sessiz kalmıştı. Gerçi ne yapabilirdi ki? Yapacağı her müdahalede ya Kristen ile birlikte Jason da ölürdü ya da yine ailesi sahne alırdı sonraki evrelerde. Durumu daha da kötüleştirecek eylemlerdi bunların hepsi. Kristen da bunun farkında olsa gerek ki Jason'dan onu kurtarmasını istemedi. Bunu düşününce Jason biraz rahatlamıştı. Yol boyunca bunları düşünmekten kendini alıkoyamamıştı Jason. Döndüklerinin bile farkında değildi. Ancak araç durunca bunu farkedebildi. Şimdi ne yapacaktı? Önce ailesine gidip onlara mı sarılacaktı yoksa Daniel'i bulup durumumu anlatacaktı. Bir türlü netleştirememişti.
Paul yanlarından ayrılmak üzere olan adamlara yöneldi "Bu görev bu ana kadar olanlardan çok farklı bir görevdi. Son bir tedbir almamız gerek. Benimle beraber gelin" dedi. Herkes birbirine bakıyordu acaba aralarında duruma dair bir bilgiye sahip olan var mı diye. Kimse de biliyormuş gibi görünmüyordu. Jason öldürülmek üzere bir yere götürüldüklerini düşünüyordu. Çünkü olayların şahidi çoktu bu yüzden de risk almak istemeyeceklerdi ve hepsini yok edeceklerdi. Bunları düşünerek koridorlar geçtiler, odalar geçtiler ve varış noktasına geldiklerinde Paul " Herkes teker teker bu odaya girecek ve istediğimiz herşey yok olacak" dedi ve güldü. "Korkmayın çocuklar ölmeyeceksiniz. Ben adamlarımın kıymetini bilirim" diyerek sinsi bir tebessüm takındı yüzüne. Sonra ilk adamı yolladı odaya. Jason tam olarak algılayamıyordu, içeride ne olacaktı? yaklaşık yarım saat sonra giren ilk adamı uyurken çıkardılar. Sedyeyle taşıyarak yanımızdan geçirip gittiler. Herkes meraktan ölüyor ama kimse bir şey soramıyordu. Jason olayı anlamış gibiydi. İçerde hafızaları siliniyor olmalıydı? Daha önce de yapmışlar mıydı acaba?. Belki de Jason önceden olanı normal karşılamış ve hiç umursamamıştı. Ama bu sefer hatırlaması gerekiyordu. Çünkü söz vermişti. Bunu engelleyemezdi şuanda aksi takdirde sadece iki günlük hafızası değil hayatını da kaybederdi. Peki ne yapmalıydı? Başına gelecek olan şey kesindi de etkisiz hale getirebilir miydi Jason yapılanı? Beynini zorladı. Bir şeyler bulmaya çalıştı. Eğitimsiz biriydi belki ama bu onun bir şeyler okumadığı yada araştırmadığı anlamına gelmezdi. Biliyordu ki bilinç altına yerleşmiş bir bilgi ona yardım edecekti. Sonra aklına Daniel'in yazdığı bir makale geldi. Sonuçta çevresindeki kişilerin yazdıklarını okumak kadar doğal bir şey yoktu. Tabi onu okurken ne kadar ciddiye almıştı o bilinmez ama okuduğu satırları bu gözler görmüş bu beyin sindirmişti. Mutlaka kalıntıları bir yerde vardı. Jason da onları çıkarmak için bilincini zorladı. Nihayet yüzeye çıkan bir şeyler oldu. ' İnsan beyni acı anında acıya odaklanacağı için diğer hiç bir şey beyne ulaşmaz' gibi bir şeyler anımsadı. Belki cümle daha süslüydü ama Jason'dan çıkan buydu. Sonra cebindeki çakıyı hatırladı. İçeride ona ne yapılacaksa işte bu anda çakıyla kendi canını yakacaktı. Bu da onun kurtuluşu olacaktı.
Jason gözlerini açtı. Etrafına baktı. Evindeydi. Neler olmuştu? eşine seslendi. Eşi uyandı, yavaşça gözlerini açtı. "Jason iyimisin?" die sordu. Jason halsizdi ama merakın verdiği bir hareketlilik vardı. "Carol bana ne oldu, niye buradayım, en son bir görev için çağırmışlardı yine?" dedi. Carol "Hayatım geçen seferki gibi baygın getirdiler, tansiyonun olabileceğini söylediler. Doktora gösterdikleri içinde ben biraz rahatladım. Ama bu bizim tekrar doktora gitmeyeceğimiz anlamına gelmiyor" deyip Jason'ın burnunu sıktı. Jason kendini çok kötü hissediyordu. Garip bir şeyler sezinliyordu ama açıklayamıyordu. Yataktan kalkmaya çalıştı. Birden kalçasında bir acı hissetti. Elini kalçasına götürdüğünde de eline ıslaklık geldi. Bu 'KAN' dı. Carol 'a göstermemeye çalıştı. Hemen banyoya koştu, kapıyı kapattı ve kapının arkasına kafasını dayadı. Hem acıyı bastırmaya çalışıyordu hem de ne olduğunu anlamak için çaba sarf ediyordu. Yok olmuyor, aklına hiç bir şey gelmiyordu. Birden ne yapıyorum ben dedi. Kendine gelmeye çalıştı. Çünkü içeride eşi ve çocukları vardı. Onu bu halde görmemeliydiler. Yüzüne soğuk bir su çarptı ve kafasını kaldırıp aynaya baktı "Bunu sonra sorgula, şimdi ailenin yanına git" dedi kendine. Banyodan çıktı Carol'a "Edward nerde" diye sordu. Carol şaşırarak"okulda" dedi. Jason "Niye okula gitti bir kutlama falan mı var" dedi Carol "Hayatım iyi misin cidden sen? bu gün salı, yani okulda olmalı bir kutlama olmasına gerek yok" dedi. Jason "Bugün Salı mı" diye panikle sordu. Neler olmuştu. Aradan üç gün geçmişti. Ama Jason üç güne dair hiç bir şey anımsamıyordu. Tabi bunu Carol 'a yansıtmaması gerekirdi. "İlaçların etkisi" diyerek gülümsedi Carol'a. Carol da rahatlamıştı biraz. Yoksa Jason'ın aklından şüphe edecekti artık. Carol'a doğru yaklaştı ve kafasında dolaşan bin tane sorunun üstünü örterek "O zaman bunu avantaja çevirelim" diyerek Carol'la ilgilenmeye başladı.
Edward okuldan gelmişti. "Baba!! Baba!!.." diyerek üst kata koşturdu. Jason Edward'ın sesiyle içine birden mutluluk dolduğunu hissetti. yataktan fırladı ve Edward'a kocaman bir kucak açtı. Edward üstüne atladı ve sanki babasını o devirmişçesine bir gururla "Sanki formdan düşmüş gibisin babacım ha ne dersin" diyerek Jason'ı yumruklamaya başladı. Jason Edward'ın kollarından kavradı ve havada çevirip onu yatırıp poposunu ısırmaya başladı. İkisi de kahkahalara bürünmüştü. Carol mutfaktan onların sesini duyduğunda " Bensiz mutlu olamazsınız yasaklıyorum" diyerek elindeki işi bırakıp yukarı onlara eşlik etmeye çıktı. Onlarla beraber oynaşırken Jason hiç bir şeyi sorgulamamalı ve işleri ailesi için zora sokmamalı diye düşündü. Kafasının içinde beynini kemiren soruların cevabının ailesinin sonu olacağını tahmin ediyordu. Ve bu düşünceyle onlardan sonsuza kadar kurtulma kararı aldı.Soruları beyninin derinliklerinde bir mezara gömdü.Artık daha rahat hissediyordu.
YORUMLAR