Ülkemizde yarış atları evlerde bakılır. Her aile kendi atı dereceye girsin diye tüm imkânlarını seferber eder. Atını dershaneye gönderir, özel ders aldırır, soru bankaları, cevap anahtarları ve daha neler neler….
Atlar beklentileri karşılayamama paniğiyle, sunulan imkânlar içinde afallamış, tehditkâr konuşmalarla korkmuş, geleceklerinden şüphe duymuş haldedirler artık. Koşamazlar; çünkü ayakları titrer, konuşamazlar; çünkü çaresizdirler…
Öncelikler ‘AT’ benzetmesiyle sevgili öğrencilerimden özür diliyorum ama biliyorum ki onlarda benim bu kinayemden nereye varmak istediğimi anlıyorlar. Ve vardığım nokta belki onların refaha erecekleri nokta.
Şimdi gelelim benim bu sefer nelere isyan edeceğim sorusuna. Cevabı bulmak zor olmasa gerek :)
Haftaya bu öğrencilerimizin sınavı var. İlk soracağım soru; Yahu bu sınav niye var? Akabinde; Peki adaletli bir sınav mı? Siz neyi ölçüyorsunuz. Niye ölçüyorsunuz? Doğru şekilde mi ölçüyorsunuz? Bu soruların cevabı bende yok ama sizlere bu soruların içeriğini usulünce anlatmaya çalışacağım.
Sınavın varlığı benim açımdan şüpheli. Bu sınav sizlerin de bildiği gibi tek bir güne (şimdi oradan birkaç ses bir günde yapılmıyor sınav diyecek, neyse!) sığdırılmış bir sınav. Peki ben o gün rahatsız olamaz mıyım? Havamda değilimdir belki, belki de en sevdiğim arkadaşımla tartıştım ya da babamla, annemle. Kısacası moralim bozuk. Ama zehir bir öğrenciyim ve her konuya hâkimim. Ne oldu şimdi benim sınavım yalan mı oldu? Evet kardeşim maalesef ki yalan oldu :( % 70 ler de şansa bırakılmış bir seçme yöntemi.
Peki adaletli miydi bizim bu YGS bir de ona bakalım. Bir kere zengin fakir ayırımı var. Zengin adam Ferrari ile yarışırken, eşekle onu geçmeye çalışan bir kesim yok diyemezsiniz. DEDİRTMEM! Her ders için tutulmuş alanında en başarılı hocalar, en iyi dershaneler, ee zaten kolejler…Peki bu padişahla, bir kalemi silgiyi bulamayan, bir kaynağı olmayan tebaayı sen nasıl aynı sınava sokarsın. Ya da başka bir açıdan bakalım. Ben müziğe yatkınım, resime yatkınım. Matematik zekâm yok. Sanatsal zekâm baskın. Sen neden beni o şartlarda sınamıyorsun. Neden yapamadığım şeyi bana soruyorsun? İnsanları kapasitelerine ve zekâ sınıflarına göre sınamak gerek. Bilimsel olarak bilinen 8 çeşit zekâ var ve herkes de bu çeşitlerin hepsinin olması gerekmez. Bu yüzden bendeki mayayı tutmayacak yere harcama. Dinle bak Platon ne demiş “ADALETLİ OLMAK herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır… Yani ADALET= EŞİTLİK değildir! ”
Daha trajikomik bir durumu dile getirirsem artık gözyaşlarınız sel olup akacaktır. Sınava girecek olan kişi sayısı 2 milyon 265 bin 902, üniversitelerin kontenjanı 679 bin 176. Peçete ister misiniz?
Diğer öğrenciler ne yapacak hiç sorguladınız mı? Hayır!! Hayatları nasıl yıkılacak, nasıl karamsar, mutsuz, işsiz bireyler olacaklar, bir tasavvurunuz var mı? Ya da bir önleminiz! Yoksa ben bir önlem söyleyeyim. Binlerce lüks+++lüks ötesi++lüksün dibi bina dikeceğinize kampüsler yapın, bilim için teknolojiler getirin, açıkta kalan öğretmenlerimize iş imkânı sağlayın ve açıkta kalan öğrencilerimize kafalarını sokacak bir üniversite yaratın. Ülkemizin jeolojik olarak binlerce üniversiteyi kaldırabileceğine dair hiçbir şüphem yok, yeryüzü şekilleri açısından uygun birçok arazi bulunmaktadır, çok şükür :)
Şuan yazacaklarım benim için daha değerli. Çünkü ben yazdım diye yetkililer sınav sistemini değiştirmeyecek! Ben yazdım diye kampüsler türemeyecek! Ama ben yazdım diye sınava girecek öğrencilerimiz biraz moral bulabilecekler. Şimdi o morali nasıl bulacaklar, bakın ve anlayın…
Her biri birbirinden değerli öğrenciler!
Bu adaletsiz, yetersiz ve gereksiz sistemin size dayattığı psikolojiyi yenin! Herkim sizi tehdit ediyorsa; anneniz, babanız, dayınız, halanız vs. kulaklarınızı tıkayın. Biliyoruz ki size bu tehditleri savuran o kör cahiller hiçbir zaman sizi tam olarak anlayamayacaklardır. Kendinizi anlatmaya çalışmak yerine beyninizi bu tehditlerden arındırarak, sanki bir eğlenceye gidiyormuş gibi gidin ve sınavınıza girin. Bu hamleyi yaparsanız, artık elleriniz titremeyecek, midenize kramplar girmeyecek, soğuk soğuk terlemeyeceksiniz. Korku dolu gözlerle saatin size sinsice gülümseyerek ilerlediğine aldırmayacaksınız. Hocanın ortalıkta gezerken çıkardığı adım sesleri sizin sona yaklaştığınızı düşündürmeyecek. O sınav psikolojisinin sizi sindirmesine müsaade etmeyin ve siz o sınavı sindirin. Kendine inanmak olayın %50’sidir. Bu %50’yi direnerek ortaya koymaya çekinmeyin. Unutmayın ki uçurtmalar rüzgâr gücü ile değil o güce karşı koydukları için yükselirler…
YORUMLAR