(Günümüzden 17 yıl önce)
Gece çok uzun geçti Kristen için. Sabah infazının gerçekleştirileceğini biliyordu. Kaçmamış olsaydı bile kötülük amacına ulaşınca ondan zaten kurtulacaklardı. Sadece amaçlarına ulaşana kadar ona katlanmak zorunda olduklarını biliyordu. Ortada artık bir amaçta kalmamıştı. Kristen o amacı dün gece ormanın derinliklerine gömmüştü. Kararsız bir pişmanlık hissediyordu. Acaba kızına kötülük mü yapmıştı, kızını kurtarması aslında onu sessizce ormanda ölmeye mi mahkum etti, bu şekil öleceğine kızının deney faresi olması pahasına yaşamasını mı tercih ederdi? Kafasında ayaklanma çıkaran bu sorular ona resmen işkence yapıyordu. Ölmekten korkmuyordu bunu zaten göze almıştı ama kızının onun yüzünden vahşi hayvanlar tarafından öldürülmesi fikri onu ölmekten beter ediyordu. Şuan onun için bir mucize gerçekleşmesi gerekiyordu. Başka türlü bu çıkmazın sonunda Ariana'yı da kendisiyle ölüme sürüklemiş olacaktı.
Kamp alanında hareketlenmeyle Kristen o melankolik halden çıktı. Sanki çakraları açılmış, beynine daha fazla kan pompalanmaya başlamış gibi birden gözleri irileşti ve oturduğu yerden ayağa kalktı. Akşam onu hırpalayan Jason'a odaklandı. Bir süre sonra Jason'la göz göze geldiler. Kristen tam olarak ne yaptığını kestiremiyordu, belki de delirmişti ama aklına Jason oraya gelene kadar bir fikir de gelirdi ümidiyle onu yanına çağırdı. Jason ona doğru geliyordu fakat fikre dair bir işaret yoktu. Kristen birden kendi kendine "Seni salak! Ölümünü hızlandırdın resmen" diyerek isyan etti. Her şey için artık çok geçti. Jason artık tamamen yanındaydı. "Ne istiyosun" dedi. Kristen yüzüne baktı. Bir şey demeye çalıştı ama diyemedi. Zaten ne diyecekti ki. Bu insanlar emir odaklı yaşıyorlardı. Hiç biri vicdana sahip değildi ki Kristen o zayıf, soyut organa darbede bulunsun da karşı tarafı yere sersin. Sonunu kabullendiğini belli etmek için sessizce gözlerini Jason'dan kaçırıp başını yavaşça öne eğdi. İşte buydu, bu gördüğü son saniyede çıkan büyük bir mucizeydi. Başını öne eğdiğinde gözlerinin bakış açısında Jason'ın silah tutan eli de mevcuttu. Jason'ın elindeki dövmeye odaklandı. Dövmede 'EDWARD' yazıyordu. Bu bir kız ismi olsaydı kim olabileceğine dair ihtimalleri çok fazlaydı. Annesi, eşi veya kızı olabilirdi. Oysa dövme erkek ismiydi. Jason gibi birinin de bir erkek aşığı olma ihtimali yok denecek kadar azdı. Bu durumda bu erkek ismi onun çocuğuna aitti. Böyle adamlar ancak kendi çoçukları yada en fazla eşleri için hassas olabilirlerdi. Onlar için anne figürü bile kalıcılığını yitirebilirdi. Bu yüzden babasının ismi olamazdı o dövme. Tabi hiç bir şeyin garantisi yoktu. Kristen orada o dövmenin olmasının en makul sebebine odaklanmıştı ve o ata oynamak daha garantiydi. Bu düşüncelerden Jason'ın sesiyle uzaklaştı. "Ölmek için bu kadar hevesli olan bir kurbanım olmamıştı daha önce" diyerek Kristen'ın çenesinden tutup başını yukarı kendisine doğru kaldırdı. Kristen'ın yüzünü görünce birden şaşırdı Jason. Çünkü mutlu ve memnun bir ifade beklemiyordu oysa Kristen'ın yüzü sanki mutluluğun ve memnuniyetin ana merkezi gibiydi. Jason'a doğru bir adım attı. O sırada Kristen'ı bağlamak için kullandıkları zincirin ürkütücü sesi ortamı daha da germişti. Fakat ortam bu sefer Jason için geriliyordu. "Benim neden bu kadar rahat olduğumu biliyor musun Jason?" dedi. Jason ona odaklanmış devam etmesini bekliyordu. Kristen "Beni ve kızımı buradan sen kurtaracaksın ve bunu da severek yapacaksın. Çünkü oğlunu benden daha çok seviyorsun" dedi. Bu tamamen blöftü ama eli o kadar kötüydü ki ancak blöf yaparak kazanma ihtimali vardı, zaten yaptığı blöf kazanmasına yetecek ciddiyetteydi. Kendine olan güvenini hiç bozmadan yüzüne mutluluk ve memnuniyet eşlik eden bir tebessüm de takınarak Jason'ın dehşete düşmüş halini izledi. Jason etrafına panikle baktı, onlara bakan kimseyi görmeyince Kristen'ın boğazına yapıştı "Sesini kes ve beni iyi dinle! Oğlumu bu işten uzak tut tamam mı? Ben sadece işimi yapıyorum. Senin kızına da sana da zarar vermek isteyen ben değilim. Bunu anla" dedi. Kristen da "Şimdi sen de sesini kes ve beni izle o zaman! çünkü benimde işim kızımı korumak yani ben de senin gibi işimi yapıyorum" dedi ve Jason'ın boğazına yapışmış elinden kurtardı kendini. Jason " tamam sus, sus, sus...Ne istiyorsun. Sakın bana beni de kızımı da kaçır deme! Çünkü böyle bir şey hepimizin ölmesine sebep olur. Sen bu insanların ne kadar güçlü olduklarını bilmiyorsun anladığım kadarıyla. Zaten akşam kaçma teşebbüsünde bulunman bile bu eksikliğini gösteriyor" dedi. Kristen birden sanki Jason'la suç ortağıymış edasıyla " Ben de neyin ne olduğunu biliyorum, ölümü de göze aldım ama merak etme istediğim tek şey sana vereceğim notu Daniel'e ulaştırman. Ben ölsem de bu not ona ulaşmalı. Not ona ulaşırsa senin çocuğuna da zarar gelmez" diyerek kendi de inandığı yalanı dile getirip son arzusunu iletti. Jason durakladı. "Tamam" dedi. Kristen mutluluktan orada ölecekti. Olaylar nasıl oldu da onun istediği şekilde cereyan etti. Oda bu aklın getirdiği mucizelere şaşırıp kalmıştı. Ama vakit kaybetmemeliydi. Jason'dan biri geniş yassı diğeri ucu sivri küçük iki taş istedi. Jason afallamıştı. Kadının ne yapmaya çalıştığını anlayamadı ama vakit kaybetmeden ve etrafa hissettirmeden taşları arayıp buldu. Kristen " Şimdi git. Ben öldüğümde de buraya gel ve bu taşı bul" diyerek yassı olanı gösterdi. Jason şaşkınlığından hala kurtulamamıştı çünkü şaşkınlığının sebebi ortadan bir türlü kalkmıyordu ama yine de Kristen'a tamam der gibi başını salladı. Sonra oradan uzaklaştı. Bedeni oradan ayrılmıştı belki ama ruhunu sanki orada terk etmişti.
Jason uzaklaşır uzaklaşmaz Kristen kimsenin görmeyeceği bir şekilde sivri taşla yassı olan taşa bazı işaretler yaptı. İşi bitince taşın üzerini nemli toprakla kapladı böylece kazıdığı kısımlar üzerine toprak gelince kapandı. Sonra toprağın taşın yüzeyine iyice yapışması için o yüzeyi kurumaya bıraktı. Artık bu taş onun için aynı büyüklükteki bir elmastan daha değerliydi. Bu elmas kadar değerli taşı yeryüzünde en son güveneceği adama emanet edecekti. Daha trajikomik bir an olamazdı onun için ama tek umudu olan Jason'a artık güvenmek zorundaydı. İçi biraz da olsa rahatlamış olan Kristen artık bulunduğu yerde sırtını bağlı olduğu ağaca dayayarak oturdu ve azrailin kapısına gelip ruhunu ondan almasını beklemeye başladı.
Kristen yorgunluktan, stresten ve biraz da rahatlamanın verdiği histen olsa gerek bayılmıştı. Yüzünde hissettiği ani ıslanmayla irkilip uyandı. Gözlerine gelen suyun etkisiyle zor görebilmişti karşısındaki Paul'u . Paul dirsekleri dizlerinin üstünde yere çömelmiş, kafasını da Kristen'ın yatma pozisyonuna göre yana eğmiş ona dimdik bakıyordu. "Uyan Kristen.. Uyan bebeğim.." diyerek sanki şarkı mırıldanırcasına Kristen'ı sarstı. Kristen bir süre sonra kendine gelmişti. Bilinci açılınca ne olduğunu kavramaya başladı. Paul Kristen 'a "Arianacık kaçmış" dedi. Ama ses tonu Kristen'ı suçluyor muydu yoksa sadece onu bilgilendiriyor muydu anlayamamıştı Kristen. Yine de şansını denemeliydi bütün hünerlerini sergilemeliydi. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Küçücük kız nereye kaçar!" diye ağlamaklı bağırdı Kristen Paul'un suratına doğru. Paul orda rengini belli etti. Kristen'ın Ariana'yı kaçırdığını düşünüyor ama eminde olamıyordu ki Kristen'ın bu tepkisi çocuğun kendi imkanlarıyla kaçtığını, aslında kaybolduğunu anladı. Sonra "lanet olsun!... Tüm ormanı arayın çocuk bu nereye kadar uzaklaşmış olabilir ki?" dedi. Kristen kapana giren fareyi iyice ürkütmek için " size lanet olsun, bir çocuğa sahip çıkamadınız" diye bağırdı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağlamak onun için hiç zor olmadı çünkü o kadar ihtiyacı vardı ki o durumda ağlamak onun için ilaç gibiydi. Hem duygularından deşarj oluyordu hem de karşı tarafa rol kesiyordu. Daha ala ne olabilirdi. Birden adamların hemen hepsi ormana dağıldı ve kızı aramaya başladılar.
Aradan Dört saat geçmişti ama kızı hala bulamamışlardı. Kristen bir yandan kızı için endişeleniyordu bir yandan da çocuğunu sakladığı yerde bulamayacaklarını çocuğunda zaten orada uyumakla bayılmak arasında bir evrede olduğunu ve buyüzden yerinden ayrılmayacağını düşünüyordu. En azından bununla yetinmek zorundaydı. Hala doğru bir şey yapıp yapmadığından emin değildi. Emin olmasa da yapmıştı artık bunu. En kötü ihtimalle vicdanı ona çocuğun yerini söyle en azından yaşama ihtimalini arttır derse öldürülmeden önce söyleyecekti. Böylece onlarda gidip oradan çocuğu kurtaracaklardı ve onların çalışmalarına kobay olsa da yaşayacaktı.
Paul Kristen'a doğru geliyordu. ona yaklaştı ve "senin başaramadığını kızın başardı. İstikrarınıza hayran kaldım ama sen çocuğunun ölmüş olma ihtimaliyle bu hayata veda edeceksin bu da tabi beni derinden üzüyor." diyerek kahkaha attı. Yanında ki diğer adamlarda adamın komikliğini vurgulamak istercesine gülmeye başladılar. Jason gülmüyordu. Hatta sanki acı çekiyordu. Kristen orda onu öyle acı çekerken görünce içi o kadar rahatlamıştı ki artık dediğini yapacağını biliyordu. Hatta Kristen'ın dün gece ne yapmaya çalıştığını da anlamış gibi duruyordu Jason.
Paul adamlarına kadını işaret etti. Adamları arasında iki kişi kadına doğru gelip zincirlerini açtılar ve kadını kollarından tutup kaldırdılar. Paul "düz tutun" dedi. Geriye döndü ve yavaşça uzaklaşırken belindeki silaha uzandı eli. Silahı çıkardı. Elinde sallayarak bir kaç adım daha attı ve 'BOOMMM'.
Gövdesinde derin bir acı hissetti Kristen. Sendeledi ve yere yığıldı. Hala yaşıyordu, tabi buna yaşamak denirse. Görüşü buğulanmıştı net göremiyordu ama o buğuda ayrıntı olmasa da çevresindeki hareketleri algılayabiliyordu ve sesleri duyabiliyordu. Paul'un sesini işitmişti. "Şimdi ölmesini istemiyorum. Biz gittikten sonra canlı canlı hayvanlara yem olmasını istiyorum. Bu da akşamki kaçışının ödülü olsun" dedi ve yine bir kahkaha ardından adamlarının gülme uğultusu. Sonra birden yüzünü yana çevirdi Kristen. Acılar içindeyken Jason'ın yüzünü gördü ve sanki acısı dindi. Jason çok üzülmüş gibi duruyordu ve gözleri dolarak ona tamam anlamında başını salladı. Kristen'ın yüzünde gülümseme belirdi bunu gören Jason arkasına dönüp oradan hızlıca uzaklaştı.
YORUMLAR