"Akdeniz, Karadeniz karneleri isteriz."
Çocukluğumun en keyifli söylemi.
İlkokulda tüm sınıf büyük bir coşkuyla eşlik ederdi. Heyecan, tatlı bir endişe hissederdik. Karnemizi elimize aldığımızda gurur mu ışıldayacak gözlerimizde, yoksa mahcubiyetle başımız önde mi olacaktı çok önemliydi o zamanlar...
O bağıra çağıra yaptığımız tezehuratlardan sonra üst üste dizilmiş karneler öğretmen masasının üzerine konulur, hızlıca bir sessizlik olur, sıramızı beklerdik usul usul. İsmi söylenen karnesini alır, gözleriyle baştan sona tarar, ya tebessüm ya da bir iç çekiş olurdu yüzlerde.
Kimin karnesi nasıl hemen anlardık...
Ben en çok Emel öğretmenim, o güzel kalemi ve el yazısıyla benim için ne yazmış onu merak ederdim. Yazdıklarını tekrar tekrar okurdum. Bana özel yazılmış, beni anlatan iki cümle çok kıymetliydi benim için...Yazdığı kelimeler üzerime yapışır hemen benimser, kelimelerin anlamlarını daha güçlü taşırdım içimde. "Uslu kızım" yazıyorsa mesela, kurallara uymak daha uslu olmak için çaba harcar, yazılanları sürekli hatırlatırdım kendime. Kelimelerin üzerimdeki etkisi çok güçlüydü. Oğlumun ilk karnesini elime aldığımda da karnenin sağ tarafındaki o küçük boşluğu arayıp bir şey yazılmış mı diye bakmam da belki de bu alışkanlıktan ötürüydü. Hep çocukluğumun izleri...
Aslında o yaşları gözlemlediğimde çocukların en çok hatırladıklarının öğretmenlerinin veya önem verdikleri kişilerin onlar için söylediği sözler olduğunu görüyorum.
Güzel olan etiket olup yapışıyor üzerlerine, olumsuz söz yük oluveriyor kendilerine olan güvenlerine. O yüzden kelimelerin gücünü hep hatırlamalıyız çocuklar ile iletişmimizde.
Aslında ilk yıllarda, karneyi almaktan çok karneyi alırken gözlerinin içine koca bir gülümsemeyle bakıp kah saçını okşayan, kah öpen öğretmeninin sıcaklığı mutlu eder onları.
Büyüdükçe alışılıyor o heyecana. Çok parlak değilse karne akıllarda anne babaya verilecek hesap oluyor daha çok. Olumsuzu hafifletiyor arkadaş sohbetleri. Daha ciddi kararlar alınıp adımlar atılıyor. Karne bir sonuçtur belki ama geleceğe
giden yolda geçmişin izleri ile yarının yolunu çizer bize. Zayıf olanı güçlendirme iyi olan ile övünme zamanıdır. Ancak yine de tek gerçek gösterge değildir. Karne bir semboldür. Karnesi çok iyi olmasa da nice başarılar kazanmış çok kişi tanırız, çok yaşantılar biliriz.
Yillarca hikayelerin biriktiği gibi, karneler de birikir. Aldığımız her karneye kırışmaması için özen gösterilir önceleri. Yıllar içinde en iyiler ayıklanır, bir poşetin içinde saklanır. Evden eve taşınır sonra konulduğu yerde unutulur. Nice zamanlardan sonra başka bir şeyi ararken çıkar karşımıza unutulmuş yerinden. Tatlı bir tebessüm belirir yüzümüzde. Kim varsa yanımızda hemen göstermek isteriz. Geçmişten günümüze çok az şey saklanır hatıra, karnelerimiz de bunlardan biridir. O yılların kağıtları, notları, kelimeleri bile farklıdır. Hele çocuk, torun bakıyorsa şimdinin dijital yazılımının yanında ilginç gelir onlara. Oradaki emeği, duyguyu, dolma kalemdeki titrekliği farkederler mi acaba bilemem...
Yine bir karne günü, çocuklar kadar heyecanlı olan anne babalar, karne olgusu ile yeni yeni tanışıp anlamaya çalışan çocuklar, daha önce bu heyecanı yaşayıp öğrenmiş yaş yaş öğrenciler, okuttuklarını bir sene daha büyütmüş gururlu öğretmenler.
Yine hepsi bir arada.
Kare kare fotoğraflar çekilecek belki, önce karne ile tek, sonra teker teker öğretmenleri ve anne babası ile, sonra tüm ekranı kaplayan tek karne fotoğrafı...Ard arda çekilmiş fotoğraflarda önce coşkuyla gülen sonra yavaş yavaş sıkılma belirtileri gösteren yüz ifadesi yansıyacak çocuk yüzlerde. Belki sosyal medyada görürüz o fotoğrafları. Altına güzel güzel yorumlar yazar, beğeniler, emojiler atarız. Çocuk beğeni veya herkese görünme kısmı ile ne kadar ilgilenir bilemem ama bir sonraki sene benzer bir karne olmadığında sevdiklerinden aynı coşku ve heyecanı görmediğinde üzülür ona eminim.
Elbet birileri bu hüznü yaşayacak. Kapalı kapılar ardında neler söyleyeceğimiz belki de en önemli olan.
Sınav sistemine dayanan eğitimimizde çocukların yıpranması, tökezlemesi, kaygının güçlenip yayılması çok sık karşılaştığımız bir durum. Nice çocuğumuz bu süreci sağlıklı atlatabilmek için desteğe ihtiyaç duyuyor. Çabalayarak ve sorumluluklarını unutmadan ilerleyen, tüm çalışmalarını eksiksiz yapmış ve yine de başarılı olamamış çocuklarımızın bu duygusal yükün üstesinden gelebilmeleri ve kendilerine olan güveni tekrar kazanabilmeleri için anne baba olarak birincil önceliğimiz her koşulda yanlarında olacağımızı hissettirmek olmalıdır. Bu duruş, onların bu süreci güçlü ve sağlıklı atlatmalarını sağlayacaktır. Eğer çocuğumuz çalışmalar sırasında gereken iç disiplinini, motivasyonu sağlayamıyor, gerekli özeni göstermiyor ve bu süreç çatışmaya dönüşüyorsa farklı kaynaklardan destek alabiliriz.
Unutmayalım en önemli nokta, aile birliğimizi ve birbirimize olan saygınlığımızı, güven ilişkimizi korumaktır. Akademik süreç, notlar, istenilen başarıların elde edilmemesi gibi durumlardan ötürü bu bütünlüğün yıpranmasına ve en sevdiklerimiz ile aramızda sürekli çekişmeler yaşanmasına fırsat vermemeliyiz.
Tebessümü bol, aile bireylerinin birbirlerine olan güveni ve desteği hissedebildikleri, yıllar sonra da tatlı anlarıyla hatırlayacağınız bir Karne Günü olsun...
Psikolog&Aile Danışmanı Neslihan GİRGİN
@psk.neslihangirgin
YORUMLAR