Oyunlarını benimle paylaşan oğlum Tuna’ya
....
İşten koşa koşa geldim eve, baktım bizim oğlan teyzesiyle Kızıldericilik oynuyor. Boyandım, güzide bir vazonun içindeki tüyleri taktım “Hu hu ha ha” diye katıldım. Müzik de açtım, tam oldu. Artık ben devralmıştım oyunu, teyzesi Nunu gidebilirdi… Çadırımız, yastıklardan yaptığımız kamp ateşimiz herşey tastamamdı. Dansın coşkusuyla ateşe attım kendimi;
_ Mutlu Tüy ( bizim oğlanın oyundaki ismi, Yumuşak Tüy de benim, bana niye o ismi taktıysa…) "Kurtar beni ateşe düştüm yanıyorum." diye bağırmaya başladım. Nasıl iyi oynuyorum, abartıyorum iyice…
Aklımdan da bak işte, işten geldim, yorgunum ama ona zaman ayırıyorum, oyunun içindeyim, kaliteli zaman tam da böyle diye geçiriyorum. Oyunun hakkını verdiğim konusunda inancım tam! Mutlu Tüy birden durdu. Bir elini çadıra diğer elini beline koydu.
– "Anneee ne yapıyorsun seeennn?" dedi. Yumuşak Tüy’den anneye geçişte bir şey olduğunu anlamam gerekirdi ama dedim ya rolün içindeyim çok fena.
– "Yanıyorum ateşte" diye çırpınışa devam ettim. Güldüreyim diye de türlü türlü hareketler yapıyorum. Cümlemi bitirmemi beklemeden,
– “Anne kalk yaaa biz ateşe su döktük, çoktan söndü ateş yanmıyorkiii!!! Bak odunlar kurumuş bileeeee görmüyor musun?” diye tafra yaptı.
Hangimiz daha çok oyunun içindeysek artık… O an iyi bir oyun çıkardığına inanan
beni düşünün bir... Paşa paşa kalktım tabi yanmayan odunların içinden. Ne yapsam diye kaldım. Anlık bir motivasyon düşüklüğü yaşadıktan sonra başladım gülmeye. Bizimki hemen ipleri eline aldı.
– “Biraz daha dans edelim sonra toplayalım şu odunları sen düşüp duruyorsunnn!!!”
Ah Nunu ah söyleseydin ya ateşin söndüğünü daha önceden bana:) Hep yanan ateşin etrafında dans edilir diye biliyorum ben... Ne bileyim sönen odunların etrafında da dans edileceğini…
Annelik zor zanaat, türlü türlü durumlara düşüyorsun çocukla oynarken. Böyle bir durumda gülerek devam edenler de oluyor, “Üf ne güzel bir oyun planlamıştım, çok uğraştım, çok para harcadım planım bozuldu, bizimkine beğendiremedim bir şey, oyunun başına bile getiremedim” deyip
küskünlük yaşayanlar da. Bizimse bu oyunda ne yüzümüze yaptığımız boya, ne tüy, ne kamp ateşi, aklımızda tek kalan o an yaşadığımız komediydi. Anlata anlata bitiremeyeceğimiz harika bir hikâyemiz olmuştu.
Bazen yapılandırılmış ve sınırlandırılmış oyunlar, sonuca daha hatasız ve sorunsuz gitmemizi sağlasa da çocuğun hayal gücünü özgür bırakıp onun gittiği yolu takip etmek daha ilginç deneyimler kazanmasını sağlıyor. Vaktimizi de daha keyifli geçirmiş oluyoruz. Bir oyunun asıl oynanış şekli çocuğu mutlu etmiyor ve çocuk oyunu kendisi için daha ilginç bir hale sokmaya çalışıyorsa ona izin verin. Bazen oyunların çocukların ellerindeki bambaşka versiyonlarını şaşkınlıkla izlesek de “Bak böyle daha güzel oldu dediğinde” olması gerekeni değil onun yarattığını görmeye çalışın.
Çoğu anne baba; “İnternetten veya kitaplardan oyun buluyorum, denildiği gibi her şeyi hazırlıyorum bir hevesle başlıyorum, araya giriyor, bir şeyleri değiştiriyor. Sonuç sıfır, istediğimi yapamıyorum. İnternette paylaşılan, çocuğun uslu uslu her aşamayı yaptığı resimler nasıl oluyor, biz de niye olmuyor anlayamıyorum” diyorlar.
Şöyle düşünelim; onunla çıktığımız yolculuğun her aşaması bir oyun zaten, materyaller ise bizim için bir araç. Çocuk oyunun her anına dokunamazsa, yapacağınız materyali yırtar, bozar deyip zarar vermesin diye son halini yapıp ona gösterirsek oyun olmaktan çıkar. Varsın olsun siz, o yolculukta yaptığı farklı şeyleri fotoğraflamış olun, tarifteki gibi gölge oyununu yapıp havaya kaldırırken gülümseyen çocuğu değil…
Her çocuk farklı oynar. Amacımız oyundaki her şeye ulaşabilmesi. O oynarken onu izlemeli, uygun yerlerde katılmalısınız. Kendinizi rahat bırakın ve o anları kaçırmamaya çalışın. Yeni bir şey eklesin, başka bir şeyi çıkarsın. Çocuk kendi çevresini etkilediğini, değiştirebildiğini ve bir sonuç elde ettiğini gördüğünde öğrenme kalıcı ve işlevsel olur. Çocuklar en çok oyunların içerisindeyken öğrenir. Elbette bir etkinliği başlayıp bitirme, kurallara uygun davranma önemli. Siz ona oyuncaklarla ve arkadaşlarıyla nasıl oynaması gerektiğini öğretin ve bırakın kendi oyununu yaratsın. O anda, oğlunuzla, kızınızla bir adım daha yakınlaştınız mı, eğlendiniz mi bunu önemseyin. İşte size kaliteli zaman. Ben ona keyifli zaman
diyorum. Hem anne – baba hem de çocuk için…
Bizim bir oyunumuz var, adı “Arkadaşlık”. Aldığım kutu oyunları, tahta oyun malzemeleri veya evdeki herhangi bir eşya eşlik ediyor bize. “Yaaa, hiç arkadaşım yok, bugün ne yapsam canım sıkıldı." diye dolaşmaya başlıyor oyuncaklardan biri. Diğerini görüyor ve "Merhaba, arkadaş olalım mı?" diye soruyor. Sonrası sizin ve çocuğunuzun hayal gücüne kalmış. Bir yolculuğa çıkıyoruz, çözümler buluyoruz, strateji geliştiriyoruz, hayaller kuruyoruz. Evin her yerinin farklı bir görevi oluyor oyunumuzda. Büyük koltuk dağ oluyor, bazen de sandalyeler otobüs koltuğu, fularlar bir yarış pisti için hizmet verebiliyor, ütü masasından harika kaydırak oluyor mesela…(Merak etmeyin eşyaların kıymetini de biliyor:)) Bazen o beni takip ediyor, ama çoğu zaman ben onun takipçisiyim…
En yakın olduğumuz anlar bunlar. Aramızda masa yok, doğru, yanlış yok, sınanma yok. Yan yanayız, dip dibeyiz. Aynı seviyedeyiz, birbirimizin gözlerinin içine bakıyor ve oynuyoruz. Sadece biz varız, keyifli anlarımız, bizim hikayemiz var…
Bekleriz oyunumuza...
Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesine göre; “Her çocuğun oyun oynama hakkı vardır."
Tüm çocuklarımızın; 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI kutlu olsun...
Psikolog&Aile Danışmanı Neslihan GİRGİN
[email protected]
YORUMLAR