Doğduğun yer, hayattaki yolculuğunun bir haritası mıdır? Yoksa insanın azmi, emeği ve kararlılığı bu haritayı yeniden çizebilir mi? Kadınlar için bu sorular, ne yazık ki, dünyanın birçok yerinde hâlâ çok keskin bir gerçekliğe işaret ediyor.
Bir kadının doğduğu coğrafya, ne yazık ki, onun eğitimden sağlığa, çalışma hayatından özgürlüklerine kadar birçok alandaki kaderini belirleyebiliyor. Örneğin, bir kadın Avrupa’da özgürce kariyer planları yapabilirken, dünyanın başka bir köşesinde en temel haklarını savunmak için mücadele etmek zorunda kalıyor. Bu eşitsizlik, sadece kültürel ya da geleneksel yapıların bir sonucu değil; aynı zamanda ekonomik ve siyasi sistemlerin de bir yansıması.
Kadınların kaderini değiştirebilmek, yalnızca bireysel çabalarla mümkün değil. Sistemlerin ve toplumların dönüşmesi gerekiyor. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadıkça, kadınların iş gücüne katılımı teşvik edilmedikçe, en önemlisi de kadın hakları bir insan hakkı olarak görülmedikçe, coğrafya bir kadın için kader olmaya devam edecek.
Oysa ki, kadınlar eşit şartlarda yaşadığında, toplumsal kalkınmanın ne kadar hızlandığını hepimiz biliyoruz. Daha fazla kadın okula gidip meslek sahibi olduğunda, daha fazla kadın ekonomik özgürlüğünü kazandığında, aileler güçleniyor, ülkeler gelişiyor.
Bu yüzden coğrafyayı bir kadının kaderi olmaktan çıkarmak için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Politikacıların daha kapsayıcı politikalar üretmesi, eğitim sistemlerinin fırsat eşitliği sunması, iş dünyasının kadın istihdamını artırması ve toplumların, kadınları sınırlayan kalıpları kırması gerekiyor.
Unutmayalım ki coğrafya bir kader olabilir, ama değiştirilemez bir yazgı değildir. Kadınlar için eşit bir dünya yaratmak, bu yazgıyı yeniden yazmaktır. Çünkü bir kadının kaderi, doğduğu yer değil, hayalleri olmalıdır.
YORUMLAR